HER YÖNÜYLE ZEYTİN DALI HAREKÂTI
HER YÖNÜYLE ZEYTİN DALI HAREKÂTI
Tahir CEYHAN
Güvenlik Uzmanı
Afrin’de konuşlanan terör örgütü PYD/PKK’ya yönelik “Zeytin Dalı Harekâtı”, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)’dan yapılan açıklamaya göre, “PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek, dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak üzere”20 Ocak 2018 saat 17.00’de başladı. TSK açıklamasında harekâtın, ülkemizin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları ve BM kararları (1624, 2170 ve 2178) ile BM’nin ilgili sözleşme maddesi (51)’ne dayandırılması, meşru müdafaa hakkına vurgu yapılması ve Suriye’nin toprak bütünlüğüne atıfta bulunulması önemliydi.
Harekâtın hedefindeki Afrin, siyasi, ekonomik, güvenlik ve psikolojik açıdan stratejik bir önem taşıyor. Afrin’in de içinde bulunduğu doğudan batıya sözde “Cizire” ve“Kobani” kantonlarıyla birlikte oluşturulmaya çalışılan PYD/PKK/YPG terör koridoru Türkiye için hayati bir güvenlik sorunu. Nitekim Terör örgütü PYD/PKK, Suriye’nin Türkiye sınırının büyük bölümünü; %65’ini işgal ederek Türkiye için başlıca güvenlik tehdidi haline geldi.
Suriye’deki bu oluşum, Irak’taki oluşumla aynı değil. Irak’ın kuzeyinde Irak Anayasası’na dayalı olarak oluşturulan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi var. Suriye’de ise bunun tam tersi bir tablo mevcut. Önemli farklar var. Suriye’nin kuzeyindeki PYD oluşumu, PKK ile organik bağlantısı olan bir parti. Silahlı gücü YPG. O da PKK’nın kendisi. YPG’nin içinde dış ülkelerden gelen militanlar ile beraber Türkiye’den giden binlerce PKK’lı var. Burada ilk kez kendi topraklarının sahibi, bir bölgeyi kontrol ediyor, idari yapısı var, silahlı gücü var. ABD’nin açıklamasına göre en az 30 bin olduğu görülüyor. Bu durum Türkiye’de yıllardır devam eden terörün bitirilememesi yani güvenliği açısından, hem de toprak bütünlüğü açısından kabul edilemez bir durum.
PYD/PKK unsurları, Suriye’nin kuzeyindeki sözde “Kobani”, “Cizire” kanton yapılarını Afrin’le birleştirmek için güneyde Menbiç, El Bab’ın kuzeyi, Mare ve Tel Rıfat hattını, kuzeyde ise Cerablus ve Azez hattını kullanmak istiyorlardı. İşte bu plana birinci darbe Fırat Kalkanı Harekâtı ile vuruldu. “Geç kalınmış bir harekât” şeklindeki değerlendirmelere rağmen Zeytin Dalı Harekâtı ile de ikinci darbe vuruluyor.
AFRİN’İN TÜRKİYE’YE YÖNELİK OLUŞTURDUĞU TEHDİT
Türkiye’nin Hatay ve Kilis illerine sınır olan Afrin, Hatay’ın Amanos Dağları’na açılıyor. Afrin dağları, Hatay içindeki Amanos Dağları ile birleşen kontrolü güç engebeleri ve ağaçlık alanlarıyla, sık sık teröristlerin sızma girişimlerine sahne oluyor. PYD/PKK, söz konusu bölgeden militan, silah ve mühimmat sızdırarak, Türkiye’deki terörü besleme çabalarını sürdürüyor.
Kilis’in tamamı ile Hatay’ın büyük bir bölümü terör örgütünün silahlarının menzilinde. Örgüt, Afrin’den Kilis ve Hatay’a sık aralıklarla taciz ateşi açıyor. Bu nedenle ülkemizde terör yaratılması açısından ciddi yönden tehdit teşkil ediyor.
AFRİN’İN DEĞİŞEN DEMOGRAFİSİ
Halep’in en büyük ilçelerinden biri olan Afrin’in nüfusu 750 bin. Hemen karşısındaki İslâhiye ilçemizde yaşayan halk ile akrabalıkları fazla. Nüfusun %40-50 Kürt, geri kalanı Arap ve Türkmen. Dini inançları çok zayıf olan Afrin Kürtleri, on yıllarca PKK tarafından siyasallaştırılmış, ideolojik olarak sol eğilimli, örgüt ile iç içe olmuş ve örgüte taban sağlamış.
2014 yılında PKK terör örgütü, Kamışlı’da IŞİD karşısında yetersiz kalınca ve Esat’tan yardım alamayınca ABD’den yardım istedi, o tarihten sonra Esat ve Rusya ile yolları ayrıldı. Böylece PKK, Kürt olmayan bölgelerde de hızla yayılmaya ve Suriye’nin kuzeyine başka ülkelerden militan ve Kürt nüfus taşıyarak demografiyi değiştirmeye başladı.
HAREKÂT AÇISINDAN AFRİN ARAZİSİ
Arazi faktörleri açısından, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın Zeytin Dalı Harekâtı’na göre daha kolay icra edildiği söylenebilir. Çünkü arazi nispeten düz (Özellikle, Fırat Kalkanı Harekâtı’nın yapıldığı arazi özel harekât birlikleri ve piyade/komando birliklerinin yakından desteklenmesi ve Zırhlı birliklerin daha etkin kullanılmasına daha uygundu) ve bölge halkı dosttu. Afrin’de ise sınırdan itibaren yükselen engebelik arazi ve ağaçlık bölgeler, birliklerimizin ateş ve görüşünü/gözetlemesini azaltıyor, terör örgütünün gizlenmesini ve savunmasını kolaylaştırıyor. Ağaçlık bölgeler, tankların ve zırhlı araçların daha çok yollara bağlı olarak ilerlemesini zorunlu hale getirirken piyade/komando birliklerinin harekâtını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, piyade/komando birlikleri söz konusu araçların ateş desteğinden sınırlı olarak yararlanabiliyor. Yani Fırat Kalkanı harekâtına göre, arazi birliklerimize bazı kısıtlamalar getiriyor. Diğer yandan Afrin bölgesindeki yollar daha az ve kapasiteleri de sınırlı.
PYD/PKK NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
Afrin, TSK’nın Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile gerçekleştirdiği Fırat Kalkanı Harekâtı bölgesinin batı ucunda bulunuyor.
Terör örgütü, Afrin’in komşusu Azez’de bulunan gerek muhalif askeri unsurlara gerekse sivil halka yönelik yoğun tacizlerde bulunuyor. Son aylarda çok sayıda sivil, Afrin dağlarından ağır silahlarla açılan ateşler sonucunda hayatını kaybetti. Muhalifler, TSK’nın bölgeden çekilmesi durumunda, PYD/PKK’nın Afrin’den ilerleyerek Fırat Kalkanı bölgesini ele geçirmek isteyeceğini değerlendiriyor. Böylece terör örgütü doğuda Fırat Nehri çevresiyle batıdaki Afrin’i birbirine bağlamayı hedefliyor.
PYD/PKK, 2011 yılında çıkan iç savaştan bugüne kadar bölge halkını eğitiyor ve silahlandırıyor; uzun zamandır terör örgütüne militan devşirmede önemli bir kaynak olmaya devam ediyor. Bölgeden devşirilenler ve yabancı teröristler ile birlikte PYD/PKK’nın toplam gücü 70 bine, Afrin’de ise 20 bin militana ulaşmış durumda. TSK Afrin’de daha tecrübeli ve donanımlı YPG ile ilk defa direkt çatışmaya giriyor. PYD/PKK, halkın Afrin dışına çıkmasına engel oluyor. Örgüt, uluslararası kamuoyu yaratmak ve “Türkiye sivilleri vuruyor” algısı oluşturmaya yönelik, çatışmalarda sivilleri canlı kalkan olarak kullanıyor. Nitekim ilk savunma hattının düşmesinden sonra halkı içeriye, şehir savunmasına çekmiş durumdalar.
ABD’NİN HEDEFİ?
Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin bölgedeki birinci hedefi İran ve Ortadoğu bölgesinde attığı her adım İran ile bağlantılı. Amerika’nın bölge ile ilgili izlediği strateji analiz edildiğinde şunlar ortaya çıkıyor:
- Amerika Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi’nde; “İran dünyanın terörist örgütleri desteklemede en önde gelen ülkesidir.” ve “Irak bağımsız bir devlet olarak uzun vadede bizim stratejik partnerimizdir.” diyor, yani Irak’ı İran’a karşı bir güç denge unsuru olarak görüyor.
- Suriye’de İran’ın ve Rusya’nın etkisini kırmak istiyor. Buna karşın ABD, hem Suriye rejimi ve İran aleyhine, hem de müttefikleri İsrail ve Ürdün’ün güvenliğini sağlamak için Güney Suriye’de nüfuz alanını genişletmeye çalışıyor.
- ABD, 2011’den itibaren Esad’ın gitmesini istiyor. Ama kısa vadede Rusya desteği nedeniyle Esad’ı gönderemeyeceğini de biliyor. Esad’ın kalması biraz da PYD/YPG’ye karşı takınacağı tavırla ilgili.
Bölgede IŞİD terör örgütü bitmesine rağmen, ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson 17 Ocak 2018 tarihinde Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nde düzenlenen bir panelde yaptığı konuşmada, Washington’un İran’ın başta Suriye olmak üzere bölgedeki nüfuz artışını azaltmak için Suriye’de kalmaya devam edeceğini söyledi. Yani kısaca ABD, “Biz Suriye’de kalacağız” diye açıklamada bulundu. Çünkü Irak’ta yaptığı hatayı bir daha tekrarlamak istemiyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Suriye’de IŞİD tehlikesi ortadan kalkmış olmasına rağmen askeri varlık bulundurmaya devam etmelerinin gerekçelerini şöyle açıklıyor; 1) İsrail’in güvenliğinin sağlanması,2) Esat’ın başkanlıktan çekilmesi gerektiği, 3) İran’ın Suriye ve Irak’taki faaliyetlerinin önlenerek bölgedeki etkisinin ortadan kalkması.
ABD Dışişleri Bakanlığı, bu hedeflerinin Türkiye ile vekilli savaşçılar arasında da olsa bir askeri çatışmaya yol açabileceğini (20 Ocak’ta Gazete Duvar’da yer alan “Suriye artık Trump’ın savaşı” başlıklı New York Times gazetesinde yayınlanan makalenin çevirisine göre, Amerikan askerlerinin NATO müttefiki Türkiye ile çatışması olasılığının ortaya çıktığını belirtildi.) kabul ediyor; ancak hala Suriye’nin geleceği için işbirliğinden, tarafların ifadesiyle “stratejik ortak” olarak bahsediyor.
Amerika’nın niyetinin Fırat doğusundaki devletleşmeye giden YPG’nin yapılanmasını sağlamlaştırmak ve Fırat’ın doğusundaki yapılanmayı konsolide etmek olduğu anlaşılıyor. Özetle, ‘Ben Fırat’ın Doğusu başta olmak üzere Suriye’de özellikle doğal kaynakların olduğu bölgede kalmaya devam edeceğim, bu bölgede İran’ın etkisini sınırlayacağım. PYD unsurlarını kendime müzahir ve yatırım yapılabilir görüyorum. Mümkün olduğunda bu yapıyı Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerle birleştireceğim, bu maksatla onları eğitiyorum ve silahlandırıyorum. Onlara fazlaca dokunmayın’ diyor. Yani söz konusu bölgede bir silahlı güç oluşturmak istiyor. Bu hem Suriye ile hem de İran ile ilgili stratejisinin bir parçası. ABD’nin Fırat’ın doğusundaki Suriye’de 12-13 üssü var. Amerikan askeri sayısı ise yaklaşık 5000 civarında.
Türkiye ile ABD’nin arasının düzelmesi Trump yönetiminin Kürt kartını oynamaktan vazgeçmesine bağlı. Ancak, bu kolay değil. ABD’nin Suriye’deki Kürtleri destekleme nedenleri şu şekilde değerlendiriliyor;
- Eylül 2014’den itibaren eğit-donat faaliyetleri ile kendine çalışacak muhalif grup yetiştirmek için para harcayan ABD, kendine sahada Kürtlerden başka müttefik bulamadı.
- YPG/PKK’nın kendileri için seçtiği Suriye’nin kuzey bölgesini IŞİD’e karşı savunmakta dirençli olmaları ve ABD tarafından güvenilir ortak olarak görülmeleri.
- Türkiye’nin Sünni radikal İslamcı gruplarla ilişkileri nedeniyle yollarının ayrılması.
- YPG/PKK’nın IŞİD ile savaşta gönüllü olmaları ve ABD’nin desteğini istemeleri.
- Arap Baharı ile birlikte Türkiye’nin Ortadoğu’da Sünnilerin hamiliğine soyunması, Müslüman Kardeşler ve benzeri örgütlerle ilişkilerinin ABD’de yarattığı şüpheler.
- Rusya’nın Suriye’ye gelmesi ile ABD’nin barış masasında etkili olabilmek için kendine sahada müttefik arayışı.
- Kürtlerle, Ortadoğu ülkelerine örnek olacak çeşitli etnik grupların içinde yer aldığı mezhepçi olmayan, laik, eşitlikçi bir model hükümet kurmak.
Savunma Bakanı 2 Aralık 2017’de “Biz YPG’yi polis gücü olarak destekleyeceğiz” diye açıklamada bulundu. 14 Ocak’ta IŞİD’le Mücadele Sözcüsü, “30 bin kişilik bir Sınır Güvenlik Gücü kurulacak; Türkiye, Suriye ve Irak hududunda konuşlandıracağız” ifadelerini kullandı. 22 Aralık’ta CENTCOM Komutanı Orgeneral Joseph Votel silahlı güç oluşturulacağından bahsetti. Bölgeye 5000 tır silah gönderildi. Sonuçta bu silahlanmadan umulan hâsıla bir özerk ve nihayetinde sözde bağımsız yapıya ait düzenli ordunun oluşturulması. ABD, Fırat’ın Doğusu olayında o kadar hassas ki, Türkiye’nin Menbiç ve Rakka operasyonuna destek taleplerini kabul etmedi. Menbiç’e yapılması düşünülen operasyonu engelledi.
Bütün bunlardan şu anlaşılmaktadır ki; ABD muhtemelen Suriye’de bir federatif yapı oluşturulmasını düşünüyor. Irak modelinin bir benzerini Suriye’de de uygulamak istiyor. Bir bakıma da YPG’yi kullanarak Türkiye-Rusya-İran işbirliğini engellemek istiyor.
RUSYA FEDERASYONU (RF) VE SURİYE (ESAT) REJİMİ;
Rusya’nın Afrin için hava sahasını açması ve askerlerini Tel-Rifat’a çekerek bölgeyi boşaltması, harekâtın daha elverişli şartlarda yapılmasına imkân sağlamıştır. Rusya’nın Zeytin Dalı harekâtı için Türkiye’ye verdiği desteğin arkasında üç beklenti bulunuyor;
1) Türkiye’yi ABD’den daha fazla uzaklaştırarak kendi safına çekmek,
2) ABD’ye yanaşan Kürtleri terbiye etmek,
3) İdlib’in temizlenmesi için Türkiye’nin daha çok gayret etmesini sağlamak.
Rusya ve Suriye hükümeti iki konuda sıkıntıda bulunmaktadır;
1)Kürtler; RF, Kürt kartını ABD’nin elinde almak istiyor. RF’nin Kürtlere yönelik Soçi’deki görüşmelere çağırma ve “otonomi için Türkiye’yi ikna ettim” sözleri YPG/PKK için yeterli olmadı. YPG/PKK, “otonomi alana kadar ABD askeri var olmaya devam etsin” düşüncesinde.
2)Türkiye; Astana Süreci ile Türkiye’ye ateşkesi sağlama garantörlüğü verilmiş olsa da asıl beklenti, İdlib bölgesini Sünni cihatçılardan temizlemesiydi. Ruslara göre; Türkiye, İdlib ile ilgili verdiği sözleri yerine getirmedi, hızlı adımlar atmadı, Sünni İslamcı gruplar ile işbirliğine devam ediyor.
Rusya ve Esat rejimi, ABD ile arasını bozacağından Türkiye’nin Fırat’ın batısındaki Münbiç’e harekât yapmasını destekliyor. Ama bu bölgelerin nihayetinde Suriye rejimine devrini de bekliyor. Aksi takdirde, yani RF ve Esat rejimi ile İdlib’te yaşanan çelişkili durum Afrin’de de devam ederse Esat rejimi ile sıcak çatışmalar gündeme gelebilir.
Rusya’da bu yıl (18 Mart’ta) başkanlık seçimleri olduğundan seçimlere kadar Türkiye’yi yanlarında tutmak, Suriye’de sağladıkları hâkim konumu sürdürmek istiyorlar. Ancak, Ruslar beklentileri ile ilgili şu üç konuda Türkiye’ye baskı yapıyorlar; 1) ÖSO ve diğer Sünni cihatçılar ile yolların ayrılması, 2) İdlib’in temizlenmesi, 3) Barış Süreci kapsamında Kürtlerin de tatmin edilmesi.
İRAN NE YAPMAK İSTİYOR?
Rejim güçleriyle birlikte, Suriye’nin doğusunda Irak sınırına ulaşacak bir hat açmaya çalışıyor ve böylelikle Tahran-Bağdat-Şam-Beyrut karayolu hattını garanti altına almayı amaçlıyor. Böylece ABD ile Rusya arasındaki, Fırat’ın doğusu ile batısı şeklindeki ittifakı delmeye çalışıyor.
ZEYTİN DALI HAREKÂTININ GELECEĞİ
Harekât kapsamında Türkiye’nin belirlediği siyasi amaçlar şunlardır: 1)Suriye’de bulunan PYD/PKK teröristlerini etkisiz hale getirmek. 2)Doğu Akdeniz’e uzanacak bir terör koridorunu engellemek. 3) Suriye’nin toprak bütünlüğünü sağlamak. Bu amaçları yerine getirmek için yapılan El Bab operasyonu Suriye’deki PYD/PKK varlığını engellemediği gibi, sürmekte olan Afrin operasyonu başarıyla tamamlandığında PYD/PKK unsurları tamamen etkisiz hale getirilmemiş olacaktır. Bu nedenle ASIL STRATEJİK HEDEF FIRAT’IN DOĞUSUDUR (Askeri literatürdeki “Harbin Ağırlık Merkezi” kavramına göre de aynı tanım içindedir. Bu merkezin; Irak-Suriye sınır hattının Suriye tarafındaki kuzey-güney coğrafi uzanımı ile Sincar Dağı’nı içeren bölgenin olabileceği düşünülmektedir.)
Türkiye, bölgede 30 Km. derinliğinde bir tampon bölge oluşturulacağını açıklamıştı. Kuzeydeki cepheye ilaveten, doğu ve batı cepheleri de açılmış, Afrin şehri kuşatılmıştır. Bölgede terörist temizliği devam etmektedir.
07 Mart 2018 tarihi itibarıyla, Zeytin Dalı Harekâtı’nın 47’nci gününde harekâtın başlangıcından itibaren Afrin’in 5 beldesinden 4 belde, 121 köy ve 30 kritik nokta olmak üzere toplamda 151 bölge terör örgütü PYD/PKK’dan temizlenmiş oldu. Harekâtta 2940 terörist etkisiz hale getirildi. Şeran beldesinin terör örgütü PYD/PKK’dan temizlenmesiyle Afrin’in merkezine olan mesafe 10 km’ye düştü.
Bundan sonra çatışmalar, ABD’nin desteklediği YPG’nin yıllardır hazırladığı savunma hatlarında devam etmekle beraber şehirlerde sürecek. Şu ana kadar Afrin bölgesindeki 7 büyük kasabadan dördü temizlendi. Bundan sonra terör örgütü, IŞİD taktiğini izleyerek aylardır hazırlık yaptığı tüneller, hendekler ve yeraltında savunmasına devam edecek. ÖSO, harekâta destek anlamında yeterli seviyede fayda sağlıyor. ÖSO’nun faaliyetleri bölgeyi tanımaları ve dil bilmeleri nedeniyle daha çok kılavuzluk ve temizlenen bölgeleri tutmaya yönelik. Bunun dışında TSK harekâtının yerel güçlerle yapıldığı imajı için gerekli bir güç olarak kullanılıyor.
Afrin’den sonra sırada Menbiç’e yönelik harekât sürdürülecektir. ABD ‘Menbiç’e girmeyin’ diyebilir. Ancak, değerlendirmemize göre; ABD Fırat’ın doğusuna girilmemesi şartıyla Menbiç’e girilmesini kabul edebilecektir. Yani ABD ‘Fırat’ın doğusuna gelmeyin; ama hadi o zaman yalnızca Menbiç’i alın’ diyebilir. Böyle denirse Türkiye kazançlı çıkmayacaktır. Kaldı ki Fırat’ın doğusuna yönelik bir operasyon gerçekleşmezse Afrin ve olası Menbiç operasyonunun sonucu olarak bu bölgelerden kaçan PYD/PKK’lılar Fırat’ın doğusunda toplanacaktır. Hâlihazırda Fırat’ın doğusunda 60 bin PYD’li bulunmaktadır. Suriye nüfusunun yüzde 30’u ve Suriye enerji kaynaklarının yüzde 50’si Fırat’ın doğusundadır. Bu durumda Fırat’ın doğusuna yönelmeyen bir Türkiye, Suriye’den bekasını hedef alan PYD/PKK tehdidini yok edemeyecektir. ABD, Fırat’ın doğusunda PYD/PKK’yı eğitmeye, silahlandırmaya ve örgüte danışmanlık hizmeti vermeye devam edecek ve örgüt orada güçlendirecektir.
Nitekim, Dışişleri Bakanı sayın Mevlüt Çavuşoğlu; Ocak ayı içerisinde Irak’a yaptığı ziyareti esnasında, Irak tarafının; “Sincar bölgesinde ki PKK varlığına ortak operasyon, … işbirliği yapalım...” şeklinde bir teklifte bulunduklarını ifade etmişlerdir. O halde, teklife ve görüş birliğine dair bu fırsat derhal değerlendirilerek ortak irade ile bu bölgenin kontrolü sağlanabilir.
SONUÇ
Türkiye’nin Afrin’e el koyması PKK’nın çözülmesine ve büyük güç kaybına neden olabilir.
Öte yandan, Türkiye; Esat rejimi, RF ve İran ile Fırat’ın doğusu için işbirliği yapma seçeneğini de kullanmalıdır. Ancak, Esat-RF işbirliği, Türkiye’nin zamanı gelince bölgeden çıkacağını hesaplıyor.
Rusya hala Afrin’i istiyor ve Kürt kartını ABD’nin elinden almayı hedefliyor. Diğer taraftan Esat-RF ile pek çok konuda aynı şekilde düşünmüyoruz. Suriye’nin ve Esat rejiminin geleceği, Kürtler, ÖSO ve Sünni gruplar hakkında farklı beklentilerimiz var. Türkiye, Suriye’de Sünni, diğerleri ise Alevi yani Esatlı bir rejim istiyor.
Suriye içinde iç savaş artık son dönemlerine girerken savaş sonrası için demografi ve mezhepsel düzenlemeler yapılıyor. Örneğin; Esat rejiminin Doğu Guta başta olmak üzere kalan Sünni muhalif grupları Şam ve Humus etrafından temizlemeye çalışıyor. İdlib ile ilgili gelişme, ÖSO (bölgedeki sözde ılımlı İslamcı militan grupların ittifakı) ile radikal El Nusra uzantılarının son günlerde bir ölüm-kalım çatışmasına başlaması oldu. Böylece İdlib’in uluslararası olarak düşman kabul edilen radikal İslamcı El Kaide’den temizlendiği savı kullanılacak.
Harekât kapsamında belirlenen siyasi hedeflerin gerçekleştirilmesi Fırat’ın doğusundaki PKK/PYD’nin etkisiz hale getirilmesiyle mümkündür. Bu nedenle Suriye’nin kuzeyinin tümü yani Fırat’ın doğusu da terörden arındırılmalıdır. Batıdaki başarı, Türkiye’yi doğuda diplomasiyle sonuca götürebilir. Ancak, ABD’nin sıkışması için dolaylı yöntemlere de ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu noktada atılması gereken Türkiye’nin atması gereke acil adımların şunlar olduğu değerlendirilmektedir;
1.Suriye rejimi ile alt düzeyde yapılmakta olan zorunlu görüşmeler yerine, ESAT İLE BARIŞMAK VE ARACISIZ GÖRÜŞMEK.
2.Sünni gruplar ile ilişkiyi kesip, SURİYE ORDUSUYLA İŞ BİRLİĞİ yapıp birlikte hareket etmek ve PYD/PKK’yı zayıflatarak yok etmek.
Sincar ve Irak’ın kuzeyinin temizlenmesi için de Irak’la işbirliği yapılmalıdır. Irak’ın kuzeyindeki Erbil yönetimi, Bağdat’ın yaptırımlarından kurtulmak için Türkiye’den aracılık istedi. Türkiye’nin aklında gene Erbil’i yanına çekerek Irak’taki İran etkisini azaltmak var. Bu ise Irak’ın kuzeyinde 15 yıldır devam eden hataların, Türkmenlerin ihmal edilmesinin devamı demektir.
Artık pek çok etnik ve dini grup savaşın başlangıcındaki yerinde yaşayamayacak. Bölgedeki Türkmenler ise ne sahada var, ne masada. Tıpkı Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de Türkmenleri dışladık ve sembolik bir mevcut ile ÖSO’nun içindeler. Türkiye’de faaliyet gösteren Türkmen Meclisi ve Türkmen dernekleri dikkate alınmıyor. Astana Süreci’nde de yoklar.
Yüzyıllardır olduğu gibi 1918’de Misak-ı Milli içinde iken bıraktığımız Türkmenler hala sahipsiz durumdalar. Hâlbuki Fırat Kalkanı bölgesi, bir Türkmen bölgesi haline kolaylıkla getirilebilir. İdlib ve Afrin’e Türkmenlerin dönüşü sağlanabilir. Suriye ile ilgili barış planı ve Anayasa taslağı içinde Türkmenlerin de hakları korunmalıdır. İdlib-Afrin-Fırat Kalkanı arasında Sünni Arap değil, Türkmen odaklı bir bölge kurulmalıdır. Sonuçta Zeytin Dalı’nın bölgeye huzur ve barış getirmesi temennisiyle…
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı, Gazilerimize acil şifalar dileriz.
NOT: Bu analiz Mart ayının birinci haftası içerisinde kaleme alınmıştır.