Songül Dündar

ÇAĞDAŞ EĞİTİME GİDEN YOL VE KÖY ENSTİTÜLERİ – 4

ÇAĞDAŞ EĞİTİME GİDEN YOL VE KÖY ENSTİTÜLERİ-4

Köy Enstitüleri, yurdun neredeyse tamamının öğretmensiz olduğu gerçeği göz önüne alınarak, Atatürk’ün görüşleri ve uygulamaları doğrultusunda, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından ve İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla köylerden ilkokul mezunu zeki çocukların bu okullarda yetiştirildikten sonra yeniden köylere giderek öğretmen olarak çalışmaları düşüncesiyle kuruldular. Cumhuriyet öncesi geleneksel öğretmen okullarında yetişmiş öğretmenler için köylerde öğretmenlik yapmak, severek yapılacak bir görevden daha çok, zorunluluk olarak algılanıyordu. Şehir koşullarında yetişmiş çocukların öğretmen olanlarından gönüllü gideceklerin sayısı da yeterli değildi. Oysa okuma yazma oranı Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda % 5 bile değildi. Bunun yanı sıra nüfusun % 80’lik bölümü köylerde yaşıyordu. Köy Enstitülerinin kurulması ve yaygınlaşması konusunda Pedagoji Uzmanı Halil Fırat Kanad’ın çok önemli çalışmaları vardı. Bu çalışmalarında; zorunluluktan değil, özveriyle öğrenci yetiştirecek ‘köye göre öğretmen’ fikrini savunmuştu.

1940 yılının ilk günlerinden başlanarak, tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında Köy Enstitüleri açıldı. Seçilen şehirlerin biraz uzağında, tren yollarına yakın, tarıma elverişli 21 şehirde, köy okullarına öğretmen yetiştirmek üzere açılan Köy Enstitüleri, büyük bir inançla eğitim öğretime başladı.

Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenler, köylülere hem örgün eğitim verecek, okuma yazma ve temel bilgileri kazandıracak, hem de tarımın modern ve bilimsel tekniklerini öğretecekti. Bu öğretmenler, gittikleri yerlerde bilinmeyen tarım türlerini de köylülere öğretecekti. Kitaba, deftere dayalı öğretim yerine; iş için, iş içinde eğitim ilkesi uygulandı. Her köy Enstitüsünün kendisine ait tarlaları, bağları, arı kovanları, besi hayvanları, atölyeleri vardı. Derslerin yarısı kitaba dayalı teorik eğitim, diğer yarısı ise uygulamalıydı.

Köy Enstitüsünde, sabahın erken saatinde uyanan öğrenciler, kızlı ve erkekli halk oyunları oynayarak sabah sporlarını da yapmış oluyorlardı. Daha sonra, kendilerinden önce kalkıp fırında ekmek pişiren nöbetçi arkadaşlarının hazırladıkları kahvaltıya oturuyorlardı. Kahvaltıdan hemen sonra zorunlu okuma saati vardı.

Köy Enstitüsü öğrencileri, her sene en az 25 tane dünya klasikleri romanı okumakla yükümlüydü. Bu sayede zeki köy çocuklarından engin entelektüel birikimleri olan aydınlar oluşuyordu. Bu aydın köy öğretmenleri aynı zamanda en az bir tane müzik aleti çalmak zorundaydı.

Köy Enstitülerinin varlığını sürdürdüğü zaman diliminde 15.000 dönüm elverişsiz tarla ve arazi, tarıma elverişli hale getirilmiş ve üretim yapılmıştır. O yıllarda;  750.000 yeni fidan dikilmiş, 1.200 dönüm bağ oluşturulmuştur. Yine Köy Enstitülü öğrenciler tarafından, 21 Köy Enstitüsü, 60 tane işlik, 210 tane öğretmenevi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 3 balıkhane, 100 kilometre yol yapılmıştır. Ayrıca; yüzlerce kilometrelik su kanalları yapılarak, Köy Enstitüsü öğrencilerinin eğitim gördükleri çiftliklere sulama suyu getirilmiştir.

Köy Enstitülerinin kapatıldığı 1954 yılına kadar 1308 bayan ve 15.943 erkek olmak üzere toplam 17.341 köy öğretmeni yetiştirilmiştir. Bu öğrencilerin yetiştikleri 21 Köy Enstitüsünün kuruluş yıllarına göre 3 grupta toplamak mümkündür.

1940 öncesi fiilen var olanlar:  Çifteler/ Eskişehir, Gülköy/ Kastamonu, Kepirtepe/ Kırklareli, Kızılçullu/ İzmir, 1940 yılında açılan Köy Enstitüleri; Akçadağ/Malatya, Akpınar/Samsun, Aksu/Antalya, Arifiye/ Sakarya, Beşikdüzü/ Trabzon, Cılavuz/ Kars, Düziçi/ Adana,  Gönen/Isparta,   Pazarören/Kayseri, Savaştepe/ Balıkesir,  1940 yılından sonra açılan Köy Enstitüleri ise; Dicle/Diyarbakır, Erciş/Van, Hasanoğlan/Ankara, İvriz/ Konya,  Ortaklar/Aydın, Pamukpınar/Sivas, Pulur/Erzurum”

Köy Enstitüleri, tarıma elverişli arazisi olan köylerin yakınlarında kuruldu. Amaçlarından biri de köylülere alternatif tarım tekniklerini öğretmekti. Arıcılık bilmeyen köylerde arıcılık, bağcılık olmayan köylerde bağcılık, malcılık olmayan köylerde malcılık, marangozluk olmayan köylerde marangozluk konularında uygulamalı öğretim yapıyordu. Köy Enstitülerinin hepsinin kendisine ait tarım arazileri, atölyeleri vardı. Bu sayede öğretmenler kendi okullarına gittiği köyde, köylülerle işbirliği yaparak, okullarını kendileri yapıyor, devletin okul yapmasına gerek kalmıyordu. Hasanoğlan Köy Enstitüsü 1941 yılında kurulurken, diğer Köy Enstitülü öğrenciler tarafından inşa edilmiştir.

Köy Enstitülerinden mezun olan öğretmenlere, yetiştirildikleri branş ve gittikleri köye göre 150 parçaya varan alet ve edevat veriliyordu. Bu alet ve edevat okulun demirbaşı, üretilen mahsul ise; öğretmene ait oluyordu. Bu alet ve edevat ile hem yeni okul inşa ediliyor, okul binası varsa eksikleri onarılıyordu, hem de köylülere modern tarım teknikleri tanıtılıyordu. Öğretmenler,  köylülere bu uygulamaları yaptırırken, bir taraftan da okuma yazma öğretiyor ve hatta müzik aleti çalmayı dahi öğretiyorlardı. Halkla bu denli yakın ve iç içe olmayı hem yasalar emrediyordu, hem de öğretmenlerin yetişme tarzı bunu gerektiriyordu. Okul saatlerinde öğrenciler ile iç içe olan öğretmenler, okul saatlerinin dışında ise; köylünün okuma yazma öğrenmesi ve üretimini daha bilinçli yapması için uğraş veriyorlardı.

Bu bakımlardan Köy Enstitüleri, uygulamalı öğrenim konusunda, dünyada benzeri görülmemiş bir eğitim örneği oluşturmuş ve dünyanın dikkatini üzerinde toplamıştır.
[email protected]
www.songuldundar.com

Yazarın Kitapları

Cezo GardaşŞöför AğaSavaşların KadınıDamladan DeryayaHingilleme
Zalımların mazlumlara zulmünü Cezo Gardaş romanında görürsün Güçlülerin zayıflara hükmünü Cezo Gardaş romanında görürsün Barış kalkanını savaş okunu Cezo Gardaş romanında görürsün Uygarlıklar barbarlığın kodunu Cezo Gardaş romanında görürsün İlmin cehalete hükmedişini Cezo Gardaş romanında görürsün İyiyle kötünün çelişkisini Cezo Gardaş romanında görürsün Uygarlıkla medeniyet farkını Cezo Gardaş romanında görürsün Garibanı ezenlerin çarkını Cezo Gardaş romanında görürsün Emekçiyi sömürenin fendini Cezo Gardaş romanında görürsün Seven ile sevmeyenin kalbini Cezo Gardaş romanında görürsün Bütün insanlığı sizi ve bizi Cezo Gardaş romanında görürsün Tezi antitezi ve de sentezi Cezo Gardaş romanında görürsün
Bu kitapta; Güneş parlaklığı gibi, İçinizi ısıtan satırlar bulacaksınız. Bu kitapta; Yavrusunu saran bir ana kucağı gibi, Halkın sıcaklığını bulacaksınız. Bu kitapta; Emekçi elinin tarlada ayrık otu ayıkladığı gibi, Özeleştiriyi bulacaksınız. Bu kitapta; Şehidin toprağıyla bütünleştiği gibi, Vatan bütünlüğünü bulacaksınız. Bu kitapta; ?Can sağ iken yurt vermeyiz? diyen âşık Şenlik gibi, Yurt ve bayrak sevgisini bulacaksınız Bu kitapta; Halk uğruna ipe giden Pir Sultan gibi, Toplum aşkını bulacaksınız. Bu kitapta; En-el Hak diyen Mansur gibi, Tasavvuf gerçeğini bulacaksınız. Bu kitapta; Yunus Emre?nin ılık nefesi gibi, İnsan sevgisini bulacaksınız. Bu kitapta; ?Eline, beline, diline sahip ol? diyen Bektaşi Veli gibi, Halkın ahlak değerlerini bulacaksınız. Bu kitapta; ?Kim olursan ol gel? diyen Mevlana gibi, Hoşgörü dünyasını bulacaksınız. Bu kitapta; Bir genç kızın işlediği, nakış nakış kilim gibi, Halk kültürünü bulacaksınız. Bu kitapta; Halk kültürü deryasında, dalgalarla boğuşan bir gemi gibi, Hayatın gerçeğini ve ŞOFÖR AGA?yı bulacaksınız
Bu Romanda; Kadının Atatürk Türkiye?sindeki çehresini bulacaksınız. Kadının özgür kişiliğini bulacaksınız. Kadının iş hayatındaki beyin gücünü ve alın terini bulacaksınız. Kadının evindeki emekçi ellerini bulacaksınız. Kadının yaşam mücadelesini bulacaksınız. Kadının bilgi ve becerisini bulacaksınız. Kadının toplumdaki tarihsel önemini bulacaksınız. Kadının köyden, şehri kucaklayan kollarını bulacaksınız. Kadının ana sevgisini bulacaksınız. Kadınının dinmeyen gözyaşlarını bulacaksınız. Kadının toplumdaki aydınlık yüzünü bulacaksınız. Kadının haksızlığa baş kaldırışını bulacaksınız. Kadının savaşlara karşı duruşunu bulacaksınız. Savaşların Kadını?nı bulacaksınız.
“DAMLADAN DERYAYA” kitabı; Songül Dündar’ın çıkarmış olduğu dördüncü kitap olup, dört kitabı çağrıştırıyor. Dündar büyük Ozan Pir Sultan Abdal’ın “Elim tutmaz güllerini dermeye/ Dilim varmaz hasta halin sormaya / Dört Kitab’ın cevabını vermeye / Sazım düzen tutmaz tel bozuk bozuk“ dörtlüğünü de kitabından ilham kaynağı olarak kullanmış. Dündar’ın son kitabı, halk Kültürü ve doğaçlama şiir alanında araştırma ve inceleme kitabı olup, tamamı halk ozanları ve aşıkları içeriyor. “Damladan deryaya” aynı zamanda Songül Dündar’ın “Şoför Aga” adlı öykü kitabı, “Savaşların Kadını” adlı romanı ve “Cezo Gardaş” adlı romanında olduğu gibi, tamamen sosyal içerikli olup, Pir Sultan Abdal’ı çağrıştırmakta… “Damladan deryaya” Songül Dündar’ın büyük emekleriyle; bir tarafına rakip Ozan ve Âşıkları koyduğu, diğer tarafına ise Aşık Dündar’ı koyduğu bir doğaçlama şiir fırtınasıdır. Yani bu doğaçlama şiir fırtınasında, doğaçlamanın bir tarafında kesinlikle Aşık Dündar bulunmaktadır. “Âşık Dündar ise şöyle demiştir: Kerem’in aşkıyla gönlüm tutuştu / Yunus ile hak yolunda buluştu / Aldım PİR SULTAN’ın toplum aşkını / ŞENLİK meclisinden DÜNDAR oluştu.” Görüldüğü üzre terazinin bir tarafında yine Pir Sultan bulunmaktadır İşte böyle… Araştırmacı, Roman ve Öykü yazarı Songül Dündar, durmamış, dinlenmemiş; kapı kapı dolaşmış, ilmik ilmik dokumuş, zerre zerre biriktirmiş ve DAMLADAN, koca bir DERYA oluşturmuş. Oluşan bu kitabın adına da “DAMLADAN DERYAYA” adını vermiş.
TEREKEME FIKRA VE GÜLMECELERİNDEN BİR DEMET…
Dost okurlarım, hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum…
Yolculuğunuza yoldaş, yalnızlığınıza ses, daraldığınızda nefes, yüzünüze gülücük olacağına inandığım ve Terekeme şivesinde GÜLME anlamına gelen, HİNGİLLEME adlı kitabımı yüreğinize emanet ediyorum. O sizi gülümsetecek, siz de onu çok seveceksiniz.
Gazeteci köşe yazarı olarak, çok sayıda ve çeşitli konularda yıllardır makale yazmaktayım. Zaman zaman serbest şiir de yazıyorum. Ama benim asıl ilgi alanım; didaktik, kültürel ve yaşanmış olaylarla ilgili, roman ve öykü yazarlığıdır. Hal böyle olunca; bilimsel ve kültürel araştırmalar yapmak; aha bu yüreğimde adeta tutku halini almıştır. Bu nedenle; bol miktarda araştırma dokümanı bilgi dağarcığımda birikmiştir. Bu cümleden olmak üzere; her türlü yaşanmış öykü, fıkra, öykülü türküler ve yaşanmış hayat hikâyeleri ile arşivim dolu doludur. Doğduğum, büyüdüğüm ve ait olduğum etnik kültür birikimim de cabası. Üstüne üstlük; eşim, halk ozanı Âşık Selahattin Dündar’ın halk kültürü danışmanım oluşu da ballı börek!
Ben, Kars ili Terekeme kültürüne mensubum. Hal böyle olunca, zaten var olan Terekeme kültür birikimim üzerine araştırmalarımı da koyduğumda, şu an elinizde bulunan, “Terekeme/ Fıkra ve Gülmeceleri” kitabı vücut bulmuş oldu.
Çok zengin bir kültür olan Terekeme Kültürü; ozanlarıyla, âşıklarıyla, şairleriyle, ifacılarıyla, icracılarıyla, yazarlarıyla, ilim ve bilim adamlarıyla kitaplara sığmayacak kadar engin, ciltlere sığmayacak kadar zengin bir deryadır. Elinizdeki HİNGİLLEME/GÜLME isimli kitap, o deryada sadece bir damladır.
Terekemeler hakkında soy ve boy bilgisini, kitabın en sonunda özet olarak bulacaksınız. Bu size sadece elinizdeki kitabı okurken yardımcı olmayı amaçlamaktadır. TEREKEMELER konusunda daha geniş bilgi edinmek isteyen okurlarımız; Selahattin Dündar’ın, TEREKEMELER adlı soy ve boy araştırmaları kitabından yararlanabilirler.
HİNGİLLEME isimli elinizdeki kitabınızın anlatım diline yardımcı olmak üzere, kitabın sonunda Terekeme şivesinde harflerin okunuşu ve kelime anlamları mevcuttur. Terekeme şivesini bilmeyen veya az bilen okurlarıma, öncelikle bu bölümü okumalarını tavsiye ederim.
HİNGİLLEME’nin gülümseyen yüzü ile sizleri baş başa bırakıyorum.
İyi okumalar… Saygılarımla…

İlgili Makaleler

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu