Selahattin Dündar

TEREKEME SEMAHI (Meykhana/Meyxana)

Âşık Selahattin Dündar

TEREKEME SEMAHI (Meykhana/Meyxana)

Tüm semahların piri; piri Türkistan Ahmet Yesevi Hazretleridir. Ahmet Yesevi bir Türkmendir. Bektaşi Semahı ve Mevlevi Semahı olmak üzere tüm semahlar Ahmet Yesevi’nin semah uygulamasından uyarlanmıştır. Ahmet Yesevi’nin ehl-i beyt tarafından İslâm’ın Türkistan’da yayılmasına memur edilmesinin nedeni lider kişiliği, halk tarafından sevilen kişiliği ve şair kişiliğidir. Bu kişiliklerinden ötürü doğru insanı seçtiklerini de zaman göstermiştir. Ahmet Yesevi Türk diyarında İslâm’ı kolay kabul ettirebilmede kendisine göre yöntemler belirlemiştir. İslâm’ı kolay anlatabilmek için; Arapça yerine günün Türkçesini kullanmıştır. Ayetlerin büyük bir kısmını nesir yerine şairane üslup kullanarak şiirlere dönüştürmüştür. Bu şiirlerde korku yerine sevgiyi işlemiştir. İnsan dikkatinin sürekliliğini temin edebilmek için hareketliliği düşünmüştür. Bu hareketliliği de sadece kafa sallamak el kol hareketi yapmak yerine tüm insan vücudunu hareket ettiren kökü şamana dayanan semah hareketliliğini tercih etmiştir. Ahmet Yesevi’nin semah hareketliliğinde de yine bir sentez söz konusudur. Ahmet Yesevi’nin orijinal semah hareketliliği kişi bazında hem öteleme (ilerleme) hem de zaman zaman dönme şeklindedir. İşte Terekeme semahı budur. Yani orijinal Ahmet Yasevi semahıdır. (Bektaşi semahı ile Mevlevi semahının sentezi) Ahmet Yesevi’nin müritlerinden olan Hacı Bektaş-ı Veli’deki Bektaşi Semahı kişi bazında sadece öteleme (ilerleme) şeklindedir. Kişinin kendi etrafında dönme hareketi yoktur. Yine müritlerinden bir diğeri olan Mevlana’nın uyguladığı Mevlevi Semahı ise kişinin kendi etrafında dönmesi şeklindedir. Oysa Ahmet Yesevi’deki semah her iki müridinin uyguladığı semahın sentezidir. Yani kişi zaman zaman ve bazı semahlarda kendi etrafında pervane döner, bazı semahlarda ise çember çevresinde öteleme şeklindedir. İşte, Terekeme Semahı yani meyhana budur. Yani Ahmet Yesevi’nin uyguladığı Bektaşı Semahı+Mevlevi Semahı’nın sentezidir. Terekeme Meykhanası (Terekeme Semahı)’nın, Ahmet Yesevi’nin uyguladığı orijinal semaha çok yakın olması doğaldır. Çünkü, Terekemeler XX. yüzyıla kadar Ahmet Yesevi’nin yaşadığı topraklarda yaşamışlardır. Zaten yakın tarihimize kadar Terekeme Meykhanası (Terekeme Semahı) yani “Meyhana” ayini yapan Terekemeler, son yüzyıllarda Kafkasya’dan Türkiye’ye gelen Terekemelerde daha çok görülmektedir. Terekemelerden Semah (Meyhana) ayini yapanlar şehirli olan Terekemeler değildir. Meyhana dönen Terekemeler daha çok Dağ Terekemesi de denilen Yaylak Terekemeleridir. Çünkü Dağ Terekemeleri sadece (Göçer Terekemeleri) kendi içinde kız alıp vermiştir. Yakın tarihlere kadar dışarıdan kız alıp vermediği için saf jenerasyonu korumuşlardır. Şehirli dedikleri şehir halkı gibi şehir kültüründen etkilenmediği için geleneksel kültürlerini yozlaşmadan yakın tarihimize kadar taşıyabilmişlerdir. Bu nedenle Terekeme Meyhanası (Terekeme Semahı) ayini Dağ Terekemelerinde daha çok gözlenebilmektedir. Terekemeler Oğuzların Üç-ok boyundan Dağ-Han’ın oğlu Salur Kazan beyin çocuklarıdır. Bu nedenle de Dağ Terekemeleri denmiş olabilir. Terekemelerin yerleşik olanlarına Aran Terekemesi; göçeri olanlara ise Dağ Terekemesi adı verilmektedir.

Caferoğlu Ahmet 1930 yılında yayımlanan bir yazısında şöyle söylemektedir: “Göçeri Terekemeler içerisinde ayrıca, yerli ahali tarafından Mürid adı ile adlanan bir zümre daha vardır. Bu zümreyi, esas Terekeme inancından ayıran başlıca özellikler temel inançlar ve yaptıkları dini ayindir.” Dini ayin Bir nevi Şaman ayinini andıran bu dini merasimde, erkeklerle kadınlar bir meclis kurarak pervane dönüp çay içerler. Ve davul yerine de bir teneke çalarlar. Bilhassa Seyyit Hamza Nigari’nin ve daha başka şairlerin çok defa manalarını bilmedikleri şiirlerini söylerler. Onlar için önemli olan amaçtır. Hakka ulaşmak amaç olduğuna göre araç olan sözlerin anlaşılır olmasını çok önemsememişlerdir. “Aralarında en büyük günah, sakal kesmek olduğundan hep uzun sakal taşırlar,” denmektedir.

Bütün Kars ilinde bulunan 114 Terekeme köyünden belki 14 tanesinde Terekeme Meyhanası (Terekeme Semahı) ayini yapılmaktadır. Diğer köylerin çoğunda bu uygulama yoktur. Terekeme Meykhanası (Terekeme Semahı) ayininin uyguladığı köylerin adlarını vermek gerekirse: Kars Merkez Dikme Köyü, Kars Merkez Kümbetli Köyü, Peldirvan, Yolaçan Köyü, Akbaba Köyü, Hamzakelek, Başgedik, Ayakgedik, Şüregel. Bu yerleşim yerleri Meykhana (Terekeme Semahı)’nın yoğun uygulandığı yerlerdir. Ancak, tüm Terekeme köylerinde Meyhana bilinmektedir.

Meyhana dönenlerde Temel inançlar şöyledir:

  1. Zuhur : Tanrısal özün ve güçlerin peygambere iman ve velilere yansıması
  2. Ettehad : Bir insanda aynı anda Tanrısal ve insansal özün bulunması
  3. Hulul: Tanrısal huyun insana sızması ve insan huyunun Tanrısallaşması
  4. Tenasuh: Ruhların ardısıra değişik nesneler ve canlılara aktarılışı

Bu inanışa sahip kişiler Müridlerin kerametlerine inanırlar. İnsanları özel ve sıradan olarak ikiye ayırırlar.

İslamın diğer tüm mezheplerini Ehli Suret (biçimciler) ve kendilerini ise Ehlihak (Tanrıcılar/Doğrucular) olarak adlandırırlar.

Niçin Meyxana: Halk arasında “Terekeme Semahı” şeklinde bir ifade yerine “Meykhana” adı kullanılmaktadır. Bilimsel olarak “Meykhana” sözcüğünün “Terekeme Semahı” terimine karşılık olduğu bilinmektedir. Ancak, halk arasında Meyhana hatta gırtlaktan telaffuzla Meykhana denmektedir. Terminoloji olarak Mey ve Meyhane sözcüklerinin anlamlarına geçmeden önce bu terimlerin kaynağı olan Müslümanlığın kabul sürecini ve dini inancın doruklaşıp ayinleştiği boyutunu kısaca gözden geçirmek gerekir.

Hoca Ahmed Yesevi Ve Arapların Terâkime Dediği Terekeme/ Karapapakların Müslüman Oluşu Hoca Ahmed Yesevi; Pir-i Türkistan, Hazreti Türkistan, Hace-i Türkistan olarak kabul edilinceye kadar, Türkler; Arap/İslamiyet ile beş asır kadar savaştılar, direndiler. Yani Türkler, bir gece rüya görüp hidayete erip birden Müslüman olmadılar. Bu uğurda, kılıç-kırbaç ve kan-zulüm yaşandı. Çünkü bu, bir kültür ve kavmin inanç ve coğrafya fethiydi. Arapların mevali dedikleri Arap/İslam dışındaki kavimler direndiler. İnanç ve ülkelerini savundular. Türk yurdunun zenginliği, talana alışık Arab’ın iştahını kabartmıştır ve saldırılarını sürdürmüşlerdir. Olay artık “dini tebliğ” den çıkmış “mala-servete-mülke rağbet” e dönüşmüştür. Nihayet; Hazar bölgesi halkı da, kılıç zoruyla Müslüman yapıldı. Bu inanç değişikliği, gönülsüz ve yüzeyseldi. Türkler, İslâmiyet öncesinde de İran etkisindeydi. Türkler, İslâmiyet’i ve tasavvufu İran üzerinden öğrendiler. Maveraünnehir’deki büyük şehirler manen “Türk” olmaktan çok “İrani” dir. Zerdüştilik Türkistan’da yaygındır (Fuad Köprülü: İlk Mutasavvuflar).

Türkler, tarihte birçok din değiştirdiler. Şaman, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşti, Budist, Maniheizm dininde Türkler vardı. Bazıları Arabistan’a, İran’a giderek Müslüman olmuş ve dönüp halk arasında bu inancı yaşamaya başlayanlar da vardı. Buhara, Semerkand gibi büyük merkezlerde, bunların tapınakları yan yanaydı. Değişen zaman içinde; savaş, katliam, göç, talan nedeniyle toplumun denge ve dinamikleri de hızla değişti. Orta Asya’da eski yaşama biçimi ve dengeleri ile insanların inanç ve menfaatleri de değişti. Bu süre içinde İslam’ı tanıma olanağı da doğdu. Köleleştirilmiş Türk çocuklarından oluşan ordular ve bunların devletlerin iç dengeleri üzerindeki rolleri değişti. Bu köle komutanlar devlet yönetimine müdahale ettiler, belirleyici oldular. Dervişler eliyle İslamiyet, Orta Asya bozkırına götürüldü. İlerleyen yıllarda, Oğuz Boylarından iki bin çadırın gönüllü olarak İslam’ı seçmeleriyle Türkler, İslam dünyasının kaderini değiştirdiler. Böylece, İslam’a direnen kavim olan Türkler, bu kez İslam’ın hizmetinde oldular. İslam’ı yaşama biçimi, özellikle cihad nedeniyle, Bozkır Türk’ünün idealindeki din oldu. Araplar eliyle Türklerin İslam’a davet yöntemi; kılıç, kırbaç, kan, gözyaşı, ölüm, talan, yağma, esaret ve kölelik direniş ve soykırım. Bunun sonuç vermediği açıktır. Ama Oğuz Türklerinin, sonradan, bütün bunlara rağmen isteyerek Müslüman oldukları da bir gerçektir. İşte bu gerçeğin sihirli ismi, Hoca Ahmed Yesevi’dir. Şimdi onun dönemini, İslam’a davet yöntemini ve semaha giden yolu izeyelim.

Hoca Ahmed Yesevi; Türklerin toplumsal inanç, yaşama biçimi, gelenek ve beşeri özelliklerini dikkate alarak, sevgi ve davete dayalı bir İslam’a tebliğ yöntemini geliştirdi ve uyguladı. Arap/İslam yönteminde olduğu gibi; baskı, fetih ve zor ile Türk toplumunun İslam’ı benimsemediği, buna direndiği görüldü. Bu yöntemle dirençlerin kırılması, kabul edenlerin çoğalması, inananların giderek artması, bazı insanların İslam’ı tebliğ görevini üstlenmeleri İslam’a davet için birikim oluşturdu. İşte bu ortamda ve Türklerin İslam ile temaslarından beş asır sonra Hoca Ahmed Yesevi, bozkır insanını İslam’a davet için tarih sahnesinde, gönüller bahçesindedir. Hoca Ahmed Yesevi; Arapça ve Farsça ile İslam’ı düşünce, şeriat ve tasavvuf ile kelâm, tefsir, hadis ilmi öğrenmiş. Devrin güçlü şeyhleri yanında yetişip olgunlaşmış ve Şeyhi Yusuf Hemedane’ye halife olmuş. Ama Şeyh’inin manevi işareti üzerine şeyhlik postunu, Şeyh Gücdüvani’ye bırakarak Yesi şehrine, Türkleri İslam’a irşad için yerleşti.

Türkler, dini duygularını, kahramanlıklarını, milli vezin olan hece vezni ile dörtlükler şeklinde ifade ederlerdi. İşte Hoca Ahmed Yesevi Kur’an, Hadis ve Hz. Peygamber sünnetini, İslam’ı düşünce ve tasavvufu hece vezniyle dörtlükler ile anlattı, bunlara “hikmet” adını verdi. Böylece, geleneksel Türk şiirine; tasavvufi, dini düşünceler de ilk defa Hoca Ahmed Yesevi tarafından getirilmiş olundu. Yesevi’nin amacı; şiir-hikmet yoluyla, geleneğe uygun olarak İslam düşüncesini açıklamak, aşılamaktır. Böylece Türkler; Kur’anı ve İslam’ı, Hoca Ahmed Yesevi’nin hikmetlerinde tanıdılar, sevdiler ve inandılar. Yesevi, Türk toplumunda; Zerdüşt, Mani, Budist, Yahudi, Hıristiyan ve Şaman inanışında birçok insanın olduğunu biliyordu. Bu toplumu, “kılıç ve kırbaç” ile değil, sevgi ve hoşgörüyle, benimseterek, öğütleyerek İslam’a getirmenin mümkün olabileceğini biliyordu. Bunun için İslam’a davet yöntemini, bu “din-dünya görüşü-yaşama biçimleri”nin ortak unsurları üzerine bina etti. Hoca Ahmed Yesevi aşırı ibadet, zühd, bir lokma bir hırka, kanaat ve sabır ile gerçeği bulmak, ermek yöntemi yerine “aşk ve cezbeye dayalı mel¬âmeti, kalenderi” yöntemini seçti. Asıl olan, öz-söz birliği, sevgi ve hoşgörüdür. “Kolaylaştırın, zorlaştırmayın” Hadisini esas almıştı. Hoca Ahmed Yesevi; Zerdüştiliğin; iyi fikir, iyi zikir, işlek, adalet ve akıl ile İlah’ın sevgi olduğu ilkelerini, tarikata giriş seramonilerinin bir kısmını aldı. Hizmet ve kudret kemeri ile üç düğüm yöntemi gibi (Allah-Muhammed-Ali). Sevgi ve hoşgörü, akıl-gönül birliği. Sarhoş edici maddelerin yasaklanması gibi. Yesevi, Hıristiyanlığın sabır ve kabul ilkelerini aldı. Şeyhe, Pir’e mutlak itaat zorunluydu. Sevgi olmalıydı. Yahudilik ve Hıristiyanlıkta “Tek İlah” inancı, Cennet, Cehennem fikri zaten vardı. Bunlar Zerdüştilikte Buda’nın sekiz ahlak ilkesi; doğru söz, doğru düşünce, helal rızık, hoşgörü, adam öldürmemek prensipleri, İslam’da da vardı. Üstelik kul olarak insanlar Allah karşısında eşit durumdaydılar. Bu da içe dönüşü, kendini bilmeyi gerekli görüyor. Zerdüştilik dahil olmak üzere Hinduizm ve Budizm tasavvufu, kâmil insan olmak için “kendini bil ve kendini fethet” demektedir. Ayrıca “öldürme”yi kesinlikle yasaklıyor. Maniheizm; “eline-beline-diline sahip ol” ilkesini toplumsal uyumun zarureti bilmiştir. Bunlar her ahlâk sisteminin ana kurallarıdır.

Zerdüştilik’te, “homa-soma” denen kutsal içecek, ölümsüzlük içkisi, aşk ve hakikat içkisi vardır. Ölümsüzlük içkisi Pir-i Muğan elinden verilir. Pir-i Muğan, meyhanede insanı sarhoş eder. Onun elinden içip mest olmak, aymak büyük bir olaydır. Burda meyhane dergâhtır, mey içilen mekândır. Piri Mugan ise kâmil insandır. İçkisi ise “aşk ve söz”dür. Bugün için de bu sözcükler, bu kültürün temelini oluşturur.

Bu manada Fuzuli şöyle diyor: “Meyhaneleri fethedelim Fatiha’lar ile/Böylece kapalı kapılar açılır bize.” Din düşüncesinde, yaşama biçiminde ve inanışta, bir mürşit, pirin, şeyhin ilmi ile ya da bir nebi veya velinin irfanı ile gelişmektedir. Bunlar merkezdir. Müritler ise bir çember, bir halka oluştururlar. Halkadan kopan, çemberi kırmış olur, bütünlüğü bozar. Ona yer ve fırsat yoktur. Bu topluluğu birlikte sevk ve idare edip, gerçek yolda eğitip yoğurmak için kaide ve kurallara gereksinim vardır. Bu, edep ve erkândır. Hakkı anmanın ve yüceltmenin her şekli, ibadet olduğuna göre, çalışmak, öğrenmek, güzel söylemek, hizmet etmek, adaletli olmak da oruç-zikir-kurban ibadet sayılmaktadır. Yani ibadet, sadece belirli zaman ve şekilde Hakk’a tapınmakla sınırlı değildir. Bu noktada ibadet etmek çok çeşitlidir. Belirtilenler, ortak olan şekillerden sadece bazılarıdır. Grupların ortak ibadetleri vardır, bireysel olarak ibadet etmek mümkündür. İbadethanede olduğu gibi uygun herhangi bir yerde ilah’a sığınmak, onu anmak, onun hatırı için iyi şeyler yaparak, ibadet etmek de mümkündür. Bu nedenle grup içinde; genel uygulamaya uyanlar olduğu gibi, onu reddetmeyip, bildiklerince ibadet edenler de vardır. Yani; namaz ve orucu yegâne ibadet bilip, bunu yapmayanların ibadet etmediklerini ileri süren katı, kuralcı gruplara karşılık, bunu reddetmeyen fakat başka şekilde de ibadet ve hizmetinin olabileceğini varsayan gruplar vardır. Bu bir sevgi anlayışı ve hoşgörüsüdür. Seyran ve devran ilkesi, tasavvufta önemli bir konudur. Ruhun, serüvenlere girip çıkmasıdır. Ölüye-diriye, canlıya-cansıza, düne-bugüne-yarına gidip gelmesi, yaşaması ve ilah ile beraber olup ondan haber getirmesidir. Çünkü önce ruhlar yaratıldı ve hepsi de ona “beli” (evet) dediler. İşte bugün de “seyran-devran” hizmetleri, nefesleri vardır. Gerek Yesevi, gerek Mevlana, Hacı Bektaş ve gerekse Yunus Emre’nin devriyeleri pek ibretli ve ünlüdür. Bunları izleyenlerin dilinde de “Şamanik seyranın deyişleri vardır. Görülüyor ki seyran-devran; “şamanik karakter”li, İslam ruh dünyasının izlenmesi ve anlatılmasıdır.

Hoca Ahmed Yesevi’nin İslam’ı tebliğ yöntemi, Orta Asya’daki bu Türk toplumuna göredir. Bu toplumun inanış ve yaşama biçimine göredir. Orta Asya, İran ve özellikle Horasan kapısı üzerinden İslam ve tasavvuf ile dervişlerin yaşama biçiminden haberdar ve Arap zulmünden bizardır. Hoca Ahmed Yesevi, bu ortam içinde Türkleri ortak dini inanca davet etti. Raks ve musiki ile hece vezinli ilahiler ile cezbe ve keşif ile ilham ile temel ahlaki prensipler üzerinde, farklı din ve inançtaki insanları etrafında topladı. Onları kendi fırınında, küresinde pişirdi. Onlara İslam’ın rengini vurdu. Onları sevgi, eşitlik, hoşgörü ile ibadet özgürlüğü içinde İslam’a çağırdı. Kılıç ve kırbaç’ın yüzyıllarca yapamadığını, Hoca Ahmed Yesevi; her inancın ortaklarını topladığı bu davet yöntemi ile gerçekleştirdi. Hoca Ahmed Yesevi’nin davet yöntemi sevgi ile doludur ve sevgiye davet eder.

Amaç sevgi, yol sevgi, yöntem sevgi. Yani sevgi ile sevgiye davet. Her sorun, sevgi ile hallolur ve sevgi içinde erir, çözülür. Çünkü bunda hoşgörü, feragat, sabır, kanaat, yaşama ve yaşatma azmi vardır. Sevgi bencil değil; bölüşen, paylaşandır.

Şeyh Muhammed Bahaüddin; Hoca Ahmed Yesevi’nin İslam’a davet ettiği Türk toplumu arasında çok taraftar buldu. Gönülleri süslediği için kendisine “Nakşi” denilmiş. Bu nedenle kurduğu tarikat da Nakşibendilik olarak isimlendirildi. Tarikat silsilesi bakımından, Hz. Ebubekir’e varan yegâne tarikattır. Diğer bütün tarikatlar ise Hz. Ali’ye ulaşır. Namaz, oruç, zikir, tövbe, uzlet, kanaat, teslimiyet bu tarikatın temel unsurlarıdır. Nakşibendi Müslüman Türkler de Anadolu’ya göç edip geldiler. Nakşibendilik, İran ve Anadolu’da taraftar buldu. Timur’un savaşları ve Timur’un Ankara’da Yıldırım Beyazıt’ı yenmesi (1402) tarikatın yayılmasında etkili oldu. Nakşi İslam’ı anlayış da, Ahmed Yesevi bahçesine kendi çiçeğini ekti. Hacı Bektaş Veli ise aynı bahçeyi ve aynı ürünü korudu, sürdürdü. Nakşi dervişleri Ahmed Yesevi’nin adını, etkisini kullandılar. Onun diliyle, kendi bildiklerini söylediler. Fikir ve inançlarını böylece yaymak, taraftar bulmak daha kolay ve etkindi. Görülüyor ki Ahmed Yesevi’nin İslam’ı anlayış ve uygulaması devlet yönetimi, İslam dünyasını ve özellikle ülkemizi çok yakından ilgilendirmektedir. Hazreti Yesevi’yi bildikçe, bütünleşmek daha kolay olacaktır. Çünkü her şeyin temelinde sevgi vardır ve olmalıdır. Yesevi, şöyle demektedir: Şeriatın şartlarını bilen aşık, Tarikatın manasını bilir dostlar, Tarikatın işlerini eda kılıp, Hakikatın deryasına batar dostlar.

Terekemelerin yol ve erkân seçtiği üslup Pir Ahmed Yesevi üslubudur. Özü sevgidir. Güzel söz yani “mey”dir. Meyin söylendiği yer mayhanadır. Varılan kaynak pirdir, derviştir. Onların temsilcileri müritlerdir. Mey söyleyenler müritlerdir. Mey (Güzel söz-şiir) söylendiğinde müziğin etkisiyle ibadet edenler, hakla bütünleşenler tarikat ehilleridir. İslam’ın beş farzı ibadettir. Beş farz ile yetinmeyenlerin Tanrıya daha çok hizmet etmeleridir. Kafkasya ve Anadolu’daki Terekemelerden meyhana ehli olanların sayısı çoktur. MEYHANA Tasavvuf ehlinin eşk ataşıdı Meyhana bir zikir bir ibadettir, Semahların en yücesidir, başıdır. Meyhana insana bir saadettir.

Bir Allah aşığı olan Mir Hemze Gör nice beyitler bırakıp bize Müsaade edilmez geline gıza Meyhana bir ehli kâmil adettir.

Meyhana Hakkında Azerbaycanlı Yazardan Bir Görüş:

Meyhanalar müzik eşliğinde, bazen de müzik olmaksızın söylenilen şifahi halk şiiri biçimlerinden biri. İnsanın kusur, zaaf ve eksiklikleri bu şiirlerde hiciv ve mizah vasıtasıyla dile getirilir. Meyhanalar, ibadet biçiminde daha çok şenlik, eğlence meclislerinde, bazen 2 veya 3 meyhanacı şair tarafından deyişme şeklinde söylenilir. Bakü yöresindeki köylerde meyhanalar bir hayli yaygındır. Ünlü artist Hüzeyngulu Sarabski “Köhne Bakü” kitabında Azerbaycan düğün merasimlerinin özelliklerini anlatırken şöyle yazmaktadır: “Adamlar dağılandan sonra düğün sahibinin yakın adamları, akrabaları düğünde iştirak eden şair tabiatlı adamları meydana çekerek meclisin ortasında eyleşdirir, eline bir kaval vererdiler. Bazen kavalı başka birisi çalardı. Bele meyhana deyenler tek değil, iki nefer olmalı idi. Bunlar birbiri ile deyişmeli idiler. Onların sözlerinin nakaratı toplananlar tarafından horla (koroyla) tekrar edilmeli idi.” (Bkz. Edebiyyat ve İncesenet Gazetesi, 1983, 25 Şubat) Azerbaycan halk edebiyatındaki deyişme, herbe zorba ve meyhanalar arasında bir yakınlık vardır. Âşık deyişmesi ile meyhana deyişmesi arasındaki benzer yönler her iki deyişme biçiminde de doğmaca şiir söyleme hüneri, hazırcevaplık, akıcılıktır. Farklı cihet ise, meyhana meclislerinde sazın olmaması, yerini çırtma (parmak çıtlatmak) veya kavala bırakmasıdır. Sazın olmaması sebebiyle şairin söz bulma vakti azaldığı için söz, mükemmelliğinden kaybeder. Meyhananın şartlarından biri de âşık tarzındaki ayak açmak gibi kafiyenin başkaları tarafından tespit ve takdim edilmesidir. Kafkasya’da, Borçalı ve Kazaklı Terekemeleri ile Türkiye’de Kars yöresi Terekemelerinde kaval yerine tef veya 20x20x20 ebadında bir bir tenekeyi çalarak tempo tutulmakta idi. Bu nedenle Terekemelere kimi zaman “teneke çalanlar” da denir. Meyhanada ritim tutmak için teneke kullanılmasının sebebi; sadeliği, saflığı, doğallığı ve dünya nimetlerinden arınmışlığı sembolize etme duygusundandır.

Terekeme Semahı olan Meyhanada konu çerçevesi çok geniştir. Aile ve geçim meselelerinden toplumsal siyasi hadiselere kadar birçok husus meyhanalara konu olabilir. İfşa edici vasfı, acı tatlı güldürücülüğü, bazen ince alayı, bazen de güldürücü mizahı vardır. Hiciv türünün şiir şekillerinden olan meyhana hakkında şair H. Gani “Mübarekdi Bu Meyhanamız” adlı şiirinde Meyhana hakkında bilgi verir. Şair H. Gani’den alınan Meyhana için yazılmış bir şiir:

Mübarekdi Bu Meyhanamız
Tellere seygel çekecek şanemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız
Meyhana ecdadımıza yad deyil,
Onda tüfeyli, deleduz şad deyil.
Köhne temeldir, yeni bünyad deyil,
Tezelenip köhneki kâşânemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Abşeron’un her terefi vışkadır,
Meyhananın neş’esi bir başkadır,
“Meyhana” Rusya’da “çastuşkadır”,
Tellere seygel çekecek şanemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Söz verilir indi bizim Şahid’e
Te’ne gıla müftehora, zahide.
Seyyid Ezim, Sabir ile Vahid’e,
Dilde revanlık yaradıpdır temiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Nazmda bizövg olanı anmayak,
Meyhananı sade hüner sanmayak,
Söz yetirek, “çırtmaya” aldanmayak,
Sinesi defter kitabık indi biz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Akşama gür lambaları yandırak,
Küçeleri hayli ışıklandırak,
Aydın edip, ganmayanı gandırak,
Şem’e hased çekmeye pervanemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
İşleye her kes nece ki bir saat,
Gışda şeher yolları olsun rahat,
Etmeye bir avtobusu “buksavat”,
Küçü vü meydanları rahat, temiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Yontamağa layigi var rendenin,
Galmaya “nahamvarı bir bedenin”,
Nâdürüstün, ruhu perakendenin,
“Zülfüne seygel çekecek” şanemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.
Çırtma vurun, çırtmanı duysun kaval,
Doğru söze heç va’de yokdur zeval,
Tenkit açır meyhanada hasb-i hal,
Yanmayacak odlara pervanemiz,
Hayli mübarekdi bu meyhanamız.

Meyhana ehli Terekeme müritlerinin, okudukları Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi’ye ait hikmet adı verilen şiirlerinden (meylerinden) bazı örnekler:

Muhabbetin kadehini içip rakseyleyen
Divanelik makamına girdi dostlar
Aç ve tokluk, kâr ve zarar hiç bilmeyen
Sarhoş olup raks ve sema yaptı dostlar.
Raks ve sema yapanlara dünya haram
Çoluk-çocuk, ev-barktan geçti tamam
Seher vakti Hakk’a sığınıp çeker gam
Ondan sonra raks ve sema yaptı dostlar.
Raks ve sema yapan âşık kendini bilmez
Şuursuz yürür dünya malını ele almaz
Yüzbin adam “affet” dese mağrur olmaz
Dünyayı tepip raks ve sema yaptı dostlar.
Dünya tepmeden raks ve sema yapan cahil
Hakk yâdını bir an demeyip, yürür gafil
Dervişim der, dünyaya doğru gönlü eğilimli;
Dünya için raks ve sema yaptı dostlar.
Kendinden geçmeyip raks ve sema yapmak hata;
Sübhan Melik’im ona kılmaz iman armağan
İbadet eylese, gönüllerini eylemez safâ;
Riy’â eyleyip raks ve sema yaptı dostlar.
Vay şöyle cahillerden ümid eylemeyin
Feyz ve fetih alırım deyip yürüyüp almayın
Nefsi büyük, şeriatı bozuk veli bilmeyin
Lanetli şeytan gem vurmadan bindi dostlar.

Terekeme müritlerinin okuduğu Hoca Ahmed Yesevi’ye ait “mey” adı verilen başka bir şiiri (Hikmet) Hâlık’ımı ararım gece gündüz içinde;

Dört yanımdan yol indi evren mekân içinde.
Dörtten yediye yettim, dokuzu geçip gittim,
Ondan ikiye geldim çerh-i keyvan içinde.
Üç yüz altmış su geçtim, dört yüz kırk dört dağ aştım
Vahdet şarabını içtim, düştüm meydan içinde.
Çünkü düştüm meydana, meydanı dolu gördüm,
Yüz bin ¬ârifi sordum, bütün cevlan içinde,
Daldım denize girdim, varlık şehrini gezdim
İnci sedefte gördüm, cevher hazne içinde.
Arş’ı Kürsü yürüdüm, Levh-i Kalem’i gördüm.
Varlık şehrini gezdim, söyler bu can içinde.
Canı gördüm cananda, aşkı gördüm meydanda
Aşıkların meydanı cümle bostan içinde,
Eri gördüm erleştim, istediğimi sordum
Hepsi sende var dedi, kaldım hayret içinde
Hayran olarak kaldım, şuursuz olup daldım,
Kendimi derde saldım, buldum derman içinde
Seyir ister mi bülbül açılmıştır kızıl gül
Her gülü uzak görme gül bahçesi içinde
Miskin Hoca Ahmed Can, hem cevherdir hem hazine
Herşey onun mekânı, O lâmekân içinde.

Hoca Ahmed Yesevi’nin başka bir şiiri (Hikmet)

Kendinden geçmeden rakseyelese, Allah şikayetçi
Semasından yer hareketlenip çekince sıkıntı
Dua kılayım; göstermesin ona cemal
Dinden geçip raks ve sema yaptılar dostlar.
Divânelik galip gelmeden sema yapar
Hakk Mustafa ve çehar-yârdan şikayetçi yürür
Baştan aşağı günahları hazır durur
Günah dileyip raks ve sema yaptı dostlar.
Şibli âşık sema eyledi nur görüp
Mustafa’yı hazır görüp, soru sorup
Dünya derdini arkada bırakıp gözünü yumup
Öyle kullar raks ve sema yaptı dostlar.
Şibli âşık ağlayıp dedi: Ey Rasül
Tâkatsizim, sema yapsam, ben de melül..”
Resül dedi: “İnşallah, eyleye kabul..”
Ruhsat dileyip raks ve sema yaptı dostlar.
Kul Hoca Ahmed, raks ve sema herkese yok
Taklit ile yapsa sema, gire cehenneme
Bu rivayet gizli idi, söylesem hepsini
Hakk’ı bulup raks ve sema yaptı dostlar.

Mir Hamza Nigârî’ye ait beyitler Meyxanada en çok okunan nefeslerdir. Bunların en başta geleni:

BİR NENEM MEN (ÇARPARA)

Derd ü möhnetin éy senem, senem,(1) Éşk ile çeken bir menem, menem. (2)
Ar ü varını rah-i méhride, tar ü mar éden, bir menem, menem! (3)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Çekmişem cefa, éyle bir vefa, Senden el’eta, (4) can sene feda,
Rah-i méhride zar ü bî-neva, tarikü’l-veten bir menem, menem! (5)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Yâr-i nazenin, hüsn-i bî-kerin, (6) şahrahda intizar-ı kéş, (7)
Gem çekip hemin éyleyen bina, Khané-yi hezin bir menem, menem! (8)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Éylegil khitab, vérmegil ezab, (9) üzden al nikab, éylegil sevab, (10)
Tökhm-i méhrini reşk-i afitab, sineye eken bir menem, menem! (11)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Cismi pürheva, könlü pürneva, bediyenişin ferd-i bî-neva, (12)
Kendi kendine göftgü édip, (13) Ağlayıp gülen bir menem, menem!
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Dest ü pafişan ceng ü tarsız, (14) Ah ü nalezen gül’üzarsız, (15)
Mest-i sermedî neng ü arsız, Rindi-yi kühen bir menem, menem! (16)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Éyledim dilâ, éle bir seda, kopdu bîsutun, oldu kim heba, (17)
Dédi reh-nüma “aferin” mana, böyle kûh-ken: bir menem, menem! (18)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Erşe velvele, ferşe zelzele, saldı séyhé-yi nay-i şöhretim. (19)
Bab-i éşkde indi sübh ü şam, küs ü teblzen, bir menem, menem! (20)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Éyledim nida, vermedi seda, kimse gelmedi, kaçdı Ehrimen, (21)
Kârzaride şir ü divgir, merd-i fil-fiken, bir menem, menem! (22)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Éy sitemzede, nefse mübtela, gel emanıma, éyle irtica, (23)
Dar-i emndir zir-i damenim, dâfé’ül-fiten, bir menem, menem! (24)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Lefzi canfeza, teb’i khoşeda, nezmi dilrüba, herfi dürnüma, (25)
Sözü kimiya, sim ü, zer, gövher, dem be dem töken, bir menem, menem! (26)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Khövli bî-bedel, lehcesi gözel, rindi-yi ezel, nazenin kezel, (27)
Söylemez hezel, khxub-göftgû, söhbeti hesen, bir menem, menem! (28)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men
Lem’é-yi hüzur éyledi zühur, ey Nigârî, yâr aldı ükdeni, (29)
İndi khoş-zeban Tur-i méhride, kelim-i sükhen, bir menem, menem! (30)
Bir menem Allah menem men
Bir menem ay pir menem men

TÜRKÇESİ:

(1) dert ve eziyetin ey (put gibi güzel olan) sevgili, ey sevgili (2) aşkla çeken (severek katlanan) bir tek benim, ben! (3) namus ve servetini aşk yolunda dağıtan (harcayan) bir tek benim, ben! (4) bağış (ihsan) senden (5) sevgi yolunda ağlayan, zavallı ve vatanını terketmiş olan sadece benim, ben! (6) nazlı sevgili, eşsiz güzellik (sahibi) (7) büyük yolda, gözü yolda bekleyen (8) gam çekerek (bekleyen) (9) hitap et (ses ver), azap verme (10) yüzünden peçeyi aç, sevap işle (11) (ey) güneşi kıskandıran sevginin tohumunu sineye eken sadece benim, ben! (12) cismi hava (heves, aşk), gönlü coşkunluk (ses, ahenk) dolu olarak çölde oturan zavallı insan (13) kendi kendine dedi kodu eden (14) çeng: (kanunna benzer bir musiki aleti) ve tarsız el-kol oynatan (15) gülyanaklı (sevgili) olmaksızın ah çekip inleyen (16) utanma ve hayasızı olmaksızın daima (17) sarhoş olan yaşlı rind, benim, ben! (18) ey gönül, öyle bir seslendim ki, Bî-sütun yıkıldı, heba oldu ( yol gösteren, bana “aferin” dedi, böyle bir dağ kazan (dağ yaran) sadece benim, ben! (Bî-sütun:a) Ferhad’in deldiği dağ, b) gökyüzü (19) gökyüzünde kargaşa, yeryüzünde zelzele koparttı şöhret neyimin narası (20) aşk kapısında şimdi sabah, akşam kös ve davul çalan (saltanat sahibi) sadece benim, ben! (21) seslendim, ses vermedi, kimse gelmedi, kaçtı Ehrimen (Ehrimen: Zerdüştîlerin inancına göre kötülük tanrısı) (22) savaşta aslan, dev yakalayan, fili (fırlatıp) atan yiğit benim, ben! (23) ey zulme uğramış, nefisine esir olmuş insan gel (verdiğim) emana sığın! (24) eteğimin altı emniyet kapısıdır (güvenli yerdir), fitneleri def eden sadece benim, ben! (25) sözü cana can katan, tabiatı hoş tavırlı, nazmı (şiiri) gönlü hayran eden, harfi (yazısı) inci gösteren (benim) (26) sözü kimya (sihir, mucize) gibi olan, zaman zaman gümüş, altın ve inci serpen sadece benim, ben! (27) sözüne değer biçilmeyen, güzel lehçeli, ezelden beri rind olan, narin gazel söyleyen (28) hiciv söylemeyen, güzel sözlü, sohbeti güzel olan sadece benim, ben! (29) ey Niğârî, sevgili (gönüldeki) derdi giderdi, huzur ışığı göründü (30) şimdi aşkın Tur dağında güzel dille söz söyleyen (Musa) sadece benim, ben!

Eskiden Terekemelerin Meyhana’da teneke çalarak söyledikleri sözler genellikle Ahmet Yesevi ve şair Mir Hamza Nigari’nin sözleri olup, günümüzde ise birçok ozana ait nefesler, vurmalı çalgılar ve Telli Sazlarla çalınıp, söylenmektedir. (Kaynak: Terekemeler/Karapapaklar kitabı-Selahattin Dündar) (Âşık Selahattin DÜNDAR)

Ozan Selahattin Dündar Hakkında

KitaplarıWeb YazılarıÖdülleriÖzgeçmiş
  1. TEREKEMELER (Karapapak Türkleri)
  2. ÇUVAL
  3. BAŞAK
  4. BAĞDAŞ
1. T.C KÜLTÜR BAKANLIĞI (ŞİİR YARIŞMASI TÜRKİYE BİRİNCİLİĞİ) 1.Halk Şairleri Arası, ”İsrâfı Önleme Tasarrufa Ç:ağrı” adlı şiir yarışması BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ;

2. T.C. KÜLTÜR ve TURİZM BAKANLIĞI, Araştırma ve Eğitim Genel Müdürlüğü, Cumhuriyetimizin      80.Yılı kutlamaları dolayısıyla 27–28 Ekim 2003 tarihleri arasında düzenlenen “Ankara’da Ozanlar    Şöleni”nde gerçekleştirilen törende TEŞEKKÜR BELGESİ;
3. 1998, AZERBAYCAN/BAKÜ Televizyonumuzda yapılan programda TEŞEKKÜR BELGESİ
4. 1998, AZERBAYCAN RADYOSU Radyosunu ziyaret ve yapılan program sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ
5. 19–12–1999 FOLKLOR ARAŞTIRMALARI KURUMU ŞEREF BELGESİ, Türk Halk Kültürü çalışmalarına yaptıkları değerli katkılarından DOLAYI “TÜRK FOLKLORUNA HİZMET ÖDÜLÜ” ve ŞEREF BELGESİ,
6. 22–03–1998, TC. KÜLTÜR BAKANLIĞI“Âşık Veysel ve Ozanlar Haftası Etkinlikleri” çerçevesinde Bakanlığımız öncülüğünde, ozan vakıf, kooperatif ve derneklerinin işbirliği ile 22 Mart 1998 günü düzenlenen “Âşık Veysel’i Anma Günü” programında TEŞEKKÜR BELGESİ
7. 23–09–2000, T.C.KARS VALİLİĞİ, KARS ’ta yapılan “ II. ULUSLARARASI ÂŞIK ŞENLİK ŞÖLENİ ”ne katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ,
8. 09 Mayıs 1998 (Hıdırellez Festivali Şenlikleri) Çalıklı, Valandovo, Makedonya, MAKEDONYA CUMHURİYETİ, HALK OZANI SELAHATTİN DÜNDAR’a Festivalin düzenlenmesi ve yapılmasında sunduğu katkısı için TAKDİRNAME,
9. ANKARA HALK ÂŞIKLARI KÜLTÜR ve ARAŞTIRMA DERNEĞİ (AŞDER), 22.03.1997 AŞ-DER Yönetim Kurulu Başkanlığı, Derneğimiz, “Halk Ozanlığı ve Âşıklık Geleneğinin; Araştırılması, Yaşatılması ve Tanıtılması” konusunda yaptığınız çalışmalardan dolayı TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ,
10. T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI Tertip Komitesi 13–14–15 Ekim 2000, “Geleneksel 2.Ozanlar Haftası Etkinlikleri”mize Katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ
11. 5–7- Haziran 1998 tarihlerinde BAYAT KAYMAKAMLIĞINCA, Birinci Uluslararası BAYAT OĞUZ ve TÜRKMEN KÜLTÜR ŞÖLENİNE Katkılarından Dolayı Teşekkür Ederiz.
12. T.C ESKİŞEHİR VALİLİĞİ, TERTİP KOMİTESİ 1991 Dünya Yunus Emre Sevgi Yılı MADALYA.
13. T.C. 20-26 Mayıs 1979 SİLİFKE FESTİVALİ SİLİFKE KAYMAKAMLIĞI TERTİP KOMİTESİ MADALYA,
14. 1978 Uluslararası Silifke Kültür Festivali, SİLİFKE KAYMAKAMLIĞI MADALYA
15. T.C. ANKARA VALİĞİ TERTİP KOMİTESİ1 “Mayıs 1988, TEŞEKKÜR BELGESİ
16. 13–12–1997, Ankara Âşıklar Şöleni, MİLLİ EĞİTİM SAĞLIK EĞİTİMİ VAKFI TAKDİR ve ŞÜKRAN BELGESİ
17. Milli Eğitim Sağlık Eğitimi Vakfı Adına (MESEV)’e karşı göstermiş olduğunuz candan ilgi ve sunulan katkılar sebebiyle TAKDİR ve ŞÜKRAN BELGESİ
18.T.C.ESKİŞEHİRVALİLİĞİYUNUSEMREKÜLTÜR 6–10 Mayıs 1994 tarihleri arasında düzenlenen “YUNUS EMRE KÜLTÜR VE SANAT HAFTASI” programlarına katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ
19.Âşık Selâhettin Dündar Radyomuzu ziyaretinizden ve katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz 10 Mayıs 1998 Üsküp Radyosu/MAKEDONYA TEŞEKKÜR BELGESİ
20. ONUR BELGESİ T.C. AFYON VALİLİĞİ 26–30 Ağustos 1994 tarihleri arasında ilimizde kutlanan 72. Zafer Haftası etkinliklerine gösterdiğiniz ilgi ve katkıdan dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ
21.ŞÜKRÂN BELGESİ, KOCAELİ ANADOLU DERNEKLERİ BİRLİĞİ PLATFORMU, AĞRI-ARDAHAN-ERZURUM-ERZİNCAN-KARS-IĞDIR-SİVAS, dernekleri TEŞEKKÜR BELGESİ
22. Anadolu Dernekler Birliği Platformuna Destek ve Katkılarınızdan Dolayı ŞÜKRAN BELGESİ
23.PLÂKETİ POLATLI KAYMAKAMLIĞI 1988- TERTİP KOMİTESİ Sakarya Meydan Muharebesi Zafer Şölenine katkılarınızdan dolayısıyla TEŞEKKÜR BELGESİ
24.KARS ARDAHAN IĞDIRLILAR BİRLİĞİ DAYANIŞMA PLATFORMU, Platformumuzca düzenlenen “Kars-Ardahan-Iğdır İllerinde, Tarih, Kültür ve Ekonomi Sempozyumu” na katkıları anısına TEŞEKKÜR BELGESİ
25.T.C. ÇAY KAYMAKAMLIĞI BELEDİYE BAŞKANI (Şenlik Tertip Komitesi) 16 Temmuz 1994 ONUR BELGESİ Çay İlçesi 13. Vişne Şenliğine Katkılarınızdan dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ
26.HALK OZANLARI KÜLTÜR VAKFI YÖNETİM KURULU Vakfımızın kurucu üyelerinden Sayın, Ahmet Yılmaz’ın Dostluk ve Dayanışma gecesine verdiğiniz destek sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ
27. Büyük ozan Veysel Şatıroğlu’nun 25.ölüm yıldönümü sebebiyle 21 Mart 1998 günü Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in Huzurunda düzenlenen anma programında ilk kez oluşturulan Ozanlar Korosu’na katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ
28. KARS DİKME KÖYÜ DERNEĞİ YARDIMLAŞMA ve KÜLTÜR DERNEĞİ 08–07–2000 Hizmetlerinizden dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ,
29. AZERBAYCAN EVİ DERNEĞİ YÖN. KUR. BŞK, AZERBAYCAN EVİ DERNEĞİ, Derneğimize katkılarından Dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.
30. AŞ-DER Cumhurbaşkanımız Sn Süleyman Demirel’in himayelerinde Geleneksel 5. Ankara Halk Âşıkları Bayramı’na Katkıları sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ
31.1996 Yılında Kars-Dikme Köy Kültür ve Dayanışma Derneğini bizlere kazandırılması sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ.
32. İzmir Kars-Dikme Köyü Derneği Temsilciliği 09/ 07/2000 PLÂKET
33. ANKARA AYRANCI LİSESİ Okulumuz ve Millî Eğitim Camiasında uzun süredir vermiş olduğunuz kutsal hizmetlerinizden dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.
34. AYRANCI LİSESİ KORUMA DERNEĞİ02 -10–1984, PLÂKET,
35. 1988 Yıldırım Beyazıt Liseliler Derneği, Derneğe katkılarından dolayı TEŞEKKÜR BELGESİ.
36. YIL-DER Yönetim Kurulu MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KONUR MENEKŞE DERSANESİ, 24–11–1996, TEŞEKKÜR BELGESİ,
37. SAYIN: SELAHATTİN DÜNDAR KURUCU ve FİZİK ÖĞRETMENİ OLARAK DERSANEMİZİN 20.KURULUŞ YILINDA: BUGÜNE KADAR GÖSTERDİĞİ ÖZVERİ sebebiyle TEŞEKKÜR BELGESİ,
38. AŞDER, ANKARA HALK ÂŞIKLARI KÜLTÜR ve ARAŞTIRMA DERNEĞİ, Halk Ozanlığı ve Âşıklık geleneğinin; araştırılması, yaşatılması ve tanıtılması konusunda yaptığı çalışmalardan dolayısı ile 25–03–1995 tarihli TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ,
39. AŞ-DER, Yönetim Kurulu Adına Çoban Hüseyin ÇEMREK, PLÂKET,
40. İNCESU ANADOLU LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜ, OKULUNA İLGİ ve KATKILARI dolayısı ile TEŞEKKÜR TAKDİR ve TEŞEKKÜR BELGESİ

Öğretmen, Halk Ozanı, Araştırmacı ve Yazar kimliği ile, Terekemeler’in ileri gelenlerindendir. Adına Borçalı’da Köy kuran Hacı Kara İsa’nın torunu olan Selaheddin DÜNDAR, 1946 yılında Kars’ın Merkez, Dikme Köyünde doğdu. İlkokulu doğduğu köyde; ortaokul ve liseyi Erzurum’da okudu. Erzurum Eğitim Enstitüsünün Fen Bölümünden mezun olduktan sonra, Ankara Üniversitesi’nin Fizik Mühendisliği Bölümünü bitirdi. Mühendis olarak mezun olmasına rağmen, öğretmenlik mesleğinde karar kılan Halk ozanı DÜNDAR, yurdun çeşitli yerlerinde, otuz yıl (30) boyunca öğretmenlik yaptı. Eşi de öğretmen olan Halk Ozanı Selâheddin DÜNDAR’ın, EZGİ adında bir kızı ve OZAN adında bir oğlu bulunuyor. Dedesi, Hacı Kara İsa da bir Terekeme şairi olan Ozan Selâhettin DÜNDAR, henüz ortaokul sıralarında şiir yazmaya, lise yıllarında da saz çalmaya başladı. Daha önceki yazdıklarını, deneme şiirleri olarak nitelendiren DÜNDAR’ın ilk kayda değer şiiri, 1972 tarihini taşımaktadır. Yazdığı şiirlerin, müziğini de kendi yapan Halk Ozanı Selâhettin DÜNDAR’ı, ilk defa sazı ve sözüyle 1973 yılında bir radyodan dinliyoruz. 1974 yılında ilk televizyon programını gerçekleştiriyor. Bundan sonra DÜNDAR’ı, sazı ve sesiyle radyo ve televizyonlarda sık sık dinlemekte ve görmekteyiz. Âşıklık geleneğinin, tüm dallarını başarı ile sürdüren Ozan Selâhettin DÜNDAR’a, yurt içi festival ve programlarda da rastlarız. Türkiye’yi karış karış dolaşan ozanımız, yurt dışında da programlar yaptı, yurt dışındaki festivaller ve kültür etkinliklerinde bulundu. Kültür Bakanlığının kadrolu ozanlarından olup, çok sayıda şiir, deyişler, halk müziğinin değişik makamlarında besteleri bulunmaktadır. Çok sayıda ödülleri, takdir teşekkür ve plaketlerin sahibi olan Halk Ozanı, Ozan Selâhettin DÜNDAR, 1991 yılında Kültür Bakanlığının yurt çapında açmış olduğu: “Tasarrufa Çağrı” konulu şiir yarışmasında, birincilik ödülü aldı. Daha sonraki Çalışmaları için de Türk Folklor Kurumunun, Özel Şeref Ödülü ile ödüllendirildi. Sosyal yönden oldukça yoğun olan Ozan Selâhettin DÜNDAR, bir çok demokratik kurum ve kuruluşun kuruculuğunda, çalışmalarında ve yönetimde bulundu. MESAM’ın nüvesini teşkil eden ve 1978’de kurulan “Türkiye Sanatçılar Birliği”nin ilk kuruluşuna da imza atmıştır. Ozanlar Vakfıyönetiminde yer aldı; Kars Dikme Köyü, Kültür Derneği’nin kuruculuğunu ve aynı zamanda başkanlığını üstlendi. Derneğin başkanlığında bulunduğu, 1997 ve 1998 yıllarında, Kars Kültür Festivalleri düzenledi. Âşık İslâm ERDENER, Anma Gününüorganize etti; ve bu etkinliklerin komitesinde yer aldı. Ozan Selaheddin DÜNDAR aynı zamanda bir araştırmacı, yazar ve gazetecidir. Yayına hazır durumda ve yakın tarihte yayınlanacak olan, iki adet araştırma ve inceleme kitabı, mevcuttur. Kars “Ölçek” Gazetesinde “Gurbet Selamı” adıyla köşe yazarlığını devam ettirmektedir. “HALAY” dergisini kurarak, bu derginin uzun yıllar, yayın yönetmenliğini sürdürdü. Eğitim ve Kültür ağırlıklı “MENEKŞE” dergisinin kurucusu ve yayın yönetmenliğini yaptı. Selaheddin DÜNDAR’ın Fizik Dersi ile ilgili bir kitabı da yayınlanmıştır. Bunun dışında, ozanlığı ile ilgili olarak “BAŞAK”, “BAĞDAŞ” ve “ÇUVAL” adını taşıyan üç şiir kitabı yayınlanmıştır. Kültür Bakanlığı arşivlerinde şiirleri ve TRT arşivlerinde ses bantları mevcut olup; Selâhettin DÜNDAR’ın dört adet kaseti, piyasalarda satışa sunulmuş bulunmaktadır. Alet çalıp parmakları ile tellere dokunmaya mandolinle başlayarak Bağlama, Tar ve Koşasaz adını verdiği, birleşik sazı, maharetle konuşturmayı başarmıştır. Saz ve sözün de ustası olan Ozan Selehattin DÜNDAR, Terekeme-Azeri, Anadolu Ağızları, tarzındaki deyişlerini Koşasaz eşliğinde büyük bir maharet, hüner ve kendine has uslûpla, seslendirmekte ve yorumlamaktadır.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu