Yazarlar

GOŞASAZ VE TARİHÇESİ ÜZERİNE

GOŞASAZ VE TARİHÇESİ ÜZERİNE
MUCİDİ ÂŞIK SELAHATTİN DÜNDAR İLE SÖYLEŞİ

 

 

 

Rahim Taş/Goca Gartal:

  •          Sayın okurlarımız, söyleşimizde kıymetli bir halk ozanımız ile en çok merak edilen “GOŞASAZ” hakkında bir söyleşi yapacağız. Çünkü: Kültür insanları ve kamuoyu, bu ara çok sık sorar oldu. “GOŞASAZ’ın tarihi ve tarihçesi hakkında bilgi istiyoruz” diye… Düşündük ki; bu hususta en isabetli yol: GOŞASAZ’ı elinden düşmeyen ve GOŞASAZ’ın mucidi olarak bildiğimiz, Âşık Selahattin Dündar namı diğer Goşasazlı Dedem Korkut’un kendisine sormaktır. Sayın ozanımız merhabalar… Söyleşimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Merhabalar… Halk Kültürü tarihimize ışık tutacak olan böyle bir söyleşi için asıl ben teşekkür ederim.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          İzin verirseniz ilk sorumu sormak istiyorum. Kars Ardahan Iğdır Medeniyetler Beşiği/ “Goca Gartal” isimli bir Sosyal Medya Sitesinin yöneticisi olarak, GOŞASAZ’ı sitemizde dinlerken, aklıma birçok soru geldi. Eminim ki; ilk kez görenler de aynı soruları merak etmektedirler. Kadim kültürümüz adına; o soruları sorup, yanıtlarını almak istedim. Bu sazı merak ettim, çok özel bir tasarım. Bir adı var mı? Kendi icadınız mı? Malzemesi, perde düzeni farklı mı?”
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Merak edileceğini bildiğim için her okuduğum türküden sonra, türkü kimliğinin altına; “GOŞASAZ” olarak yazmaktayım. Sorunuzun yanıtına gelince; öncelikle ilginize teşekkür ediyorum ve açıklamaya çalışayım. GOŞASAZ’ımı, ilk 1974 yılının güz aylarında yaptırdım. Ondan önce benzer bir saz olmadığını biliyorum. İddialar var ama bugüne kadar henüz bu iddialar belgelenemedi. Belgelenirse de saygı duyarım. Ama 1974 yılında araştırdığım kadarıyla; o güne kadar böyle bir sazın olmadığıdır ve böyle bir bilgiye ulaşamadığımdır. Ulaşamamak ne kelime? 1973 yılından itibaren Özcan TAMER’’in yönettiği Ankara/Halk Evlerin’nin saz ve söz sanatçısı iken, arayışa girdiğimde, Goşasaz projesini hangi saz ustasına, hangi müzik adamına açtıysam; “Sen kafayı mı yedin?” diye azarlandım. Buna rağmen yılmadım. Çünkü: İhtiyacım vardı.
    Rahim TAŞ/Goca Gartal:
  •          Neden ihtiyaç duyduğunuzu açar mısınız?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Halk Kültürümüzde saz, Türklük kadar eski ve toprak kadar değerlidir. Türk insanının sanatçı kişiliği kopuz ile yetinmemiş, daha çok evrim arayışını sürdürmüştür. Nihayet bu arayışın önemli bir kilometre taşı olarak; Anadolu’da bağlama ailesi halini alarak zirveye ulaşmıştır. Elbet ki, o noktada da kalmadı. Bu evrim arayışı devam etti. Böyle bir arayış sonunda ben de “Goşasaz” adını verdiğim ikili sazı projelendirdim, yaptırdım ve 1974’den beri kullanıyorum.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Mademki Anadolu bağlamalarının evriminden söz ediyoruz, Özay Gönlümün YAREN adını verdiği üçlü sazından da söz edebilir misiniz?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Rahmetli Özay Gönlüm’le Ankara Radyosu’ndan tanışırız ve birçok sahneyi de paylaşmışlığımız vardır. Yaren, 1976 yılında Halit Kıvanç’ın TRT televizyonunda sunduğu ‘Bir Kadın Bir Erkek’ adlı programında seyirciye ilk tanıtıldı ve isimlendirildi. Bugün gibi hatırlıyorum. Özay Gönlüm elinde üçlü sazı ile Halit Kıvanç’ın konuğu olarak stüdyoya geldi. Yeni yaptırdığını ve bir isim aradığını, o ismi de izleyicilerden gelecek olan çoğunluğa göre koyacağını söyledi. Bir iki hafta sonraki aynı programların birinde, izleyicilerden gelen isimlerden YAREN adını tercih ettiğini söyledi. Daha sonra; verdiği Yaren isminin Denizli’nin Tefenni ilçe kaymakamı Yüksel Ayhan tarafından önerilen bir isim olduğunu, TRT Ankara Radyosu’ndaki bir sohbetinde kendisinden dinlemiştim. Yaren’in Cafer Açın usta tarafından yapıldığını da yine aynı sohbette söylemişti. Özay Gönlüm; gerek Tambura boyutu, gerek bağlama boyutu, gerekse cura sazı ayrı ayrı ve severek çalardı. Bu üç çeşit sazdan oluşan Yaren’i de aynı eseri her üç sazda ve aynı anda çalma zevkini tatmak için yaptırdığını, yine TRT Ankara Radyosu’nda Halk Müziği Şube Müdürü ve şan hocam rahmetli Mustafa Geceyatmaz’ın odasındaki sohbetlerinde dinlemiştim.
    Rahim TAŞ/Goca Gartal:
  •          Anladığım kadarıyla Özay Gönlüm’ün Yaren’i, Goşasaz’dan sonraki bir tarihte yapılmış ve bir ihtiyaçtan değil de bir fantezi arzusuyla ortaya çıkmıştır. Yanlış mı değerlendiriyorum? Sizin projelendirip, yaptırdığınız Goşasaz, nasıl bir gerekçe ile vücut buldu? Anlatmanız mümkün mü?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Elbet, anlatayım. Doğru değerlendirmişsiniz… Goşasaz’ın yapıldığı yıl 1974, Yaren’in yapıldığı yıl ise 1976’dır. Bir kere işin şu yanı unutulmamalıdır ki; bilimsel olarak yapılan her araç-gereç; ya fantazidir, ya da gereksinimden kaynaklıdır. Yaren bir fantezi olarak halk kültürümüzdeki yerini almıştır. İyi de olmuştur. Nur içinde yatsın Özay Gönlüm ustadı. Benim projelendirip yaptırdığım GOŞASAZ, duyduğum gereksinimden kaynaklıdır. Yani anlayacağınız böyle bir saza ihtiyacım vardı. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim. 1974 yılında Goşasazla TRT ye gittiğimde, yetkililer, geleneği bozmayalım diyerek Goşasaz ile program yapmama karşı çıkmışlardı. Özay Gönlüm Yaren’le TRT stüdyoalrında görünmeye başladıktan sonra benim Goşasaz’ ın da önü açılmış oldu.
    Rahim TAŞ/Goca Gartal:
  •          Böyle bir saza ihtiyacım vardı dediniz. Niçin gereksinim duydunuz… Niçin yaptınız veya yaptırdınız? Açıklar mısınız?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Ben saz yapım ustası değilim. Dolayısıyla GOŞASAZ’ı ben yapmadım. Ama projesi ve ismi bana aittir. Ben, sanat genleri bakımından Kafkasya kökenliyim ve Terekeme/Karapapak boyundanım. Ailem 1920 yıllarında, zorunlu göç ile Kafkasya’nın Borçalı bölgesinden gelip, Kars/merkez Dikme köyüne yerleşmişlerdir. Ailemin geldiği bölge, şu anda Gürcistan ve Ermenistan sınırlarında kalmıştır. Oralarda akrabalarımız var. Yani o bölgenin kültürünü aynen devam ettirmekteyim. Diğer taraftan Anadolu’da doğdum, yetiştim ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde öğretmen olarak görev yaptım. Dolayısıyla; Kafkasya’da egemen olan Terekeme ve Azeri havaları öz benliğimde olduğundan, şiirlerimin bir kısmını bu havayla besteleyip, çalıp söylemekteyim. Bu havaların akordu ve çalma tekniği farklıdır ve kendine özgüdür. Diğer taraftan; Anadolu kültürüyle yoğrulmam nedeniyle, şiirlerimin bir kısmını da Anadolu tarzı ile besteleyip, çalıp söylüyorum. Bu havaların akortları ve çalma tekniği ise kendine özgüdür.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Goşasaz’a neden gereksinim duyduğunuzu biraz daha detaylandırabilir misiniz?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Âşıklık geleneği kültürü olarak Kafkasya/Borçalı kökenli olduğum için ve Türkiye’de de Anadolu Halk Ozanlığı ve müzik yapısını kullandığım için; hem Borçalı ve Azerbaycan, hem de Türkiye halk ozanlığı ve âşıklık geleneği ile ilgili çalıp, söylemekteyim. Bu cümleden olmak üzere; Anadolu bağlamasındaki yedi tane akordu bilmekteyim ve kullanmaktayım. Anadolu tezene tavırları için TRT Ankara Radyosu saz sanatçılarından Ergin Eroksal’dan 1973 yılından itibaren üç yıl boyunca dersler aldım. Ankara Radyosu ses sanatçılarından Mustafa Geceyatmaz’dan, 1974 yılından itibaren iki yıl şan (ses eğitimi) dersleri aldım. 1974 yılından itibaren de Ankara Radyosu Sözleşmeli Halk Ozanı olarak programlar yapmaktayım ve halen de bu konumum devam etektedir. 1974-1980 yılları arasında TRT Ankara Radyosu’nda, istisnai sözleşmeli olarak, Azerbaycan Türkçesi ses kayıt tercüman uzmanı olarak görev yaptım. Yine, 1974 yılından itibaren TRT Ankara Televizyonu’nda sözleşmeli Halk Ozanı olarak görev yaptım ve devam etmekteyim. Ayrıca; 1978, 1979, 1980 yıllarında TRT Ankara Televizyonu, 23 Nisan Çocuk Korosu Şefi olarak görev aldım ve Ankara Televizyonu Çocuk Korosunu çalıştırdım. Aldığım bu görevlerin ve eğitimlerin yanı sıra; Azerbaycan “Kara Sazı” nı ustalıkla çalmayı biliyor ve sahnelerde icra ediyorum. Bu cümleden olmak üzere; Azerbaycan Kara Sazındaki yedi tane akordu (Kökü) biliyorum ve kullanıyorum. Ayrıca iyi derecede tar çalıyorum ve tar akortlarını biliyorum.
    Bunları anlatmamın sebebi şudur: Hem Anadolu havalarını, hem de Azerbaycan havalarını sahnede aynı anda; özgün akorduyla ve özgün tezene tavrıyla icra edebilmek ve hem Anadolu, hem de Azerbaycan âşık havalarından örnekler sunabilmek, zaman zaman aynı program içinde atışmalar yapabilmek için, iki saz taşımak zorunda kaldım. Bunun üzerine; “Acaba bu iki sazı tek saz şekline getire bilir miyim?” Diye düşünmeye başladım. Bu düşünceden yola çıkarak; 1973 yılında Halk Evleri Korosunda iken, “Goşasaz”ı kafamda tasarladım. O yıllarda, Ankara/Tuzluçayır semtinde çok iyi bir saz ustası olan Hüseyin Koluman “Tavşancı Hüseyin” namıyla bilinen saz ustasına giderek, gerekçelerini ve projemi anlattım. Tavşancı Hüseyin, tarifime göre kendi elleriyle bir tane tar yaptı ve bu tarı, öngördüğüm ölçülerde ve kendime ait bir Anadolu bağlamasına monte etti. Böylece; üstte tar, altta bağlama olmak üzere “Goşasaz” meydana gelmiş oldu. İçine de (29/10/1974) yazılı bir etiket yapıştırdı. Kendimin, “GOŞASAZ” olarak adlandırdığım bu sazın adının başına, Ata sözcüğü ekleyerek, ata “GOŞASAZ” diye adlandırdım. Tavşancı Hüseyin, bir süre sonra öldü. Onun el emeği olan o saz, koleksiyonumda durmaktadır ve halen sahnelerde kullanmaktayım. Ancak; ata “GOŞASAZ”a zaman içerisinde bazı bakımlar yaptırdım. (Göğüs v.s.) Sap kısmında uğradığı iç acıtıcı kazalar sonunda onarıldı, kısmen elden geçirildi. Kaza izleri görülmesin diye sap kısmı sedef yapıldı. Ancak; ustasının yaptığı orijinal ana yapısına asla dokunulmadı.
    Rahim Taş/ Goca Gartal:
  •          Programlarda, ekranlarda ve sosyal medyada elinizde birden fazla Goşasaz görüyoruz. Onlar nasıl oldu? Onların da bir hikâyesi var mı?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Var elbet… Memnuniyetle anlatayım.
    İlk “GOŞASAZ”’mın yapısının, “Tarsaz” şeklinde olmanın yanı sıra, bir de her ikisi de Anadolu sazları şeklinde olmasını düşündüm. İçimde böyle bir arzu doğdu. Bu düşüncemi, 1988 senesinin güz aylarında, Ankara/ Siteler semtindeki “Zeki Yıldırım” ustaya; üst kısmında cura, alt kısmında bağlama olan nakışlı ve görkemli 2. “GOŞASAZ”ımı yaptırarak gerçekleştirdim. Bu “Goşasaz”a da nakışlı “GOŞASAZ” adını verdim. Birkaç yıl sonra Zeki Yıldırım usta da vefat etti. Nakışlı “Koşasaz”ı 2006 senesine kadar zevkle; sahnelerde, televizyonlarda, radyo programlarında, uluslararası etkinliklerde çaldım ve söyledim. Ancak; 2006 yılı ortalarında işlemeli “Goşasaz”ım, meçhul ve esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. Nakışlı “Goşasaz”ımın kaybolduğuna çok üzüldüm, Aradan yıllar geçmesine rağmen, aynı özellikte bir GOŞASAZ yaptırmanın özlemini hep içimde taşıdım. Aynı özelliklere sahip, yeni bir “Goşasaz” yaptırma arayışına girdim. Bir yurt dışı program öncesi tam arayış içinde iken; 2014 yılında, Ankara/Kızılay semtinde İnkilap sokakta bulunan “Kıvılcım Saz Evi”nin vitrininde asılı duran ve tasarladığıma yakın özelliklere sahip bir “Goşasaz”a rastladım ve hemen satın aldım. Bu sazı ışığa tutup, arkasındaki delikten içeriye baktığımda, yapıldığı esnada tekne içine yapıştırıldığı anlaşılan etikette; “10.05.1999” olarak yazılı olduğunu gördüm. Etiketin üzerinde; “Mürsel Arık ve Eyüp Üzgüş” yazılı idi. Belli ki; bu isimler, yapan ustaların adlarıydı. Kartvizit üzerindeki adreste ise; “Ankara/Hamamönü” olarak yazılıydı. Ancak; adresin yer aldığı semtteki tarihi evlerin restorasyonu nedeniyle; adresteki dükkânlar yıkılmış, bir kısmı da restore edilerek el değiştirmişti. O nedenle; aradığım ve araştırdığım halde, bu ustalarla uzun bir süre tanışma şansım olmadı. Fakat yılmadım, emeğe saygımın gereği olarak; aylarca arayıp, Kınalı GOŞASAZ olarak adlandırdığım 3. GOŞASAZ’ımın ustalarını buldum ve her ikisiyle de tanıştım. Mürsel Arık ustaya, kendi el emeği olan GOŞASAZ’ın bakımını, yaptırdım. (2016) Halen de diyaloğum devam etmektedir.
    Rahim Taş/ Goca Gartal:
  •          Üçüncü Goşasaz’ınızın öyküsü de bir hayli ilginç. Peki! Kaybolan Nakışlı Goşasaz’ı bulamadınız mı?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Anlatayım… 3. Goşasaz’ım olan Kınalı Goşasaz’ımı alma serüvenimden 5 yıl sonra, ilginç ve sevindirici bir olayla karşılaştım. 2006 yılında esrarengiz bir şekilde kaybolan nakışlı “GOŞASAZ”’ım 2019 yılında bir çatı arasında bulunmuştu. Ankara’dan uzak kaldığım yıllarda, rahmetli kaynanamın zarar gelmesin diye olsa gerek; yorganlara sarıp, sarmalayıp sakladığı Nakışlı GOŞASAZ, onun ölümünden 5 yıl sonra, çatı arasındaki eşyalar arasından çıktı. Müjdeyi aldığımda çok büyük bir sevinç duydum. Adeta çocuklar gibi sevindim. Böylece; kaderin cilvesiyle GOŞASAZ ailesi olarak adlandırdığım 3 adet Goşasaz’ım olmuştu.
  •          Birincisi: 1974 yılında Tavşancı Hüseyin ustaya yaptırdığım ve kendi projem olan Ata GOŞASAZ (Tar/bağlama)
  •          İkincisi: 1988 yılında Zeki Yıldırım ustaya yaptırdığım ve Ata GOŞASAZ’ın benzeri Nakışlı GOŞASAZ (Cura/bağlama)
  •          Üçüncüsü: 1999 yılında Mürsel Arık ve Eyüp Üzgüş ustalar tarafından yapılmış olan Kınalı GOŞASAZ (Çöğür/bağlama)
    Bunlarla birlikte; her üç GOŞASAZ’ımla ilgili olmak üzere, tamamlayıcı projemde yer alan zenk teli gibi can alıcı ilave özellikler ve elektronik sistem projelerimin tamamını yapan ise; 1980 yıllarından beri tanıdığım, koşasazlarımı çok iyi bilen ve şu an “Ankara/Kızılay-İnkilap-2 Sokakta bulunan Kızılay Müzik Evi sahibi Murtaza Çağır ustadır.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Bu kadar komplike bir sistemi nasıl tasarlaya bildiniz? Çok büyük bir bilgi gerektirir. Merak etmemek elde değil… Biraz açar mısınız?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Memnuniyetle… Bu sorunuzun yanıtı için, tevazu göstermeden, bir takım gerçekleri ifade etmem yerinde olur. Fen öğretmenliği, Fizik öğretmenliği ve Fizik Mühendisliği alanından gelen teknik bilgilerimi, öğretmenlik eğitiminden gelen diğer halk kültürü bilgilerimi ve ozanlıktan gelen derin sanat birikimimi birleştirdim ve çok boyutlu bilgi sentezlemesiyle “Goşasaz”ı projelendirdim. Çok açık ifade etmeliyim ki; Goşasaz’ımın göğüs yapısı, sap uzunlukları, tel ölçüleri de dahil, fiziksel özelliklerinin tamamında, koskoca bir mühendislik diplomam var. Çalma tekniğimde; Hazar’dan Tuna’ya, Kırım’dan Kerkük’e Türk Halk müziği ve Mozart’tan Beetoven’e, Çaykovski (Tchaikovsky)’den Chopin (Şopen)’e Batı müziği özellikleri yer almaktadır.. İfa, yani uygulama boyutunda ise; lisede aldığım Batı müziği ağırlıklı müzik eğitimim, Halk Evleri gibi halkla içiçe bir kültür deryasından edindiğim halk kültürü birikimim ve TRT gibi kurumsal Halk Müziği ummanından aldığım üst düzey müzik eğitimlerim ve nihayet ozanlık/âşıklık gibi yüce bir geleneğin sentezi mevcuttur.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Halk Kültürümüz açısından oldukça önemli ve hayranlık uyandıran bir proje. Tasarladığınız bu proje, ilgili kültür çevreleri tarafından nasıl karşılandı. Kolay kabul gördü mü?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Ankara’da Tavşancı Hüseyin usta hariç, isimlerini zikretmeye gerek görmesem de İstanbul’daki ve Ankara’daki o yılların anlı şanlı saz ustalarının, benimle alay ettiğini ve hatta yukarıda da belirttiğim gibi; “hocam bu genç yaşta kafayı mı yedin?” diyenleri de burada tarihe not düşmek isterim. O yıllarda 27/28 yaşlarında olduğumu, sanatımın iyi noktalarında bulunduğumu, siyah-beyaz ilk televizyon programımı gerçekleştirdiğimi de bu arada bilgi olarak ifade etmek isterim.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Hocam! Goşasaz ne demektir? Niçin bu ismi verdiniz?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Koşa veya Goşa; çift, ikili, ayrılmaz anlamını taşır. Arabaya koşulan öküz çifti, at çifti, velhasıl koşum hayvan çiftinde kullanılan bir sözcüktür. Goşa sözcüğü, koşum hayvanlarını koşmaktan daha ileri anlamlar da taşımaktadır. Dede Korkut’ta “goşa badem gözlü” diye güzel tanımlamasından tutun da ozanların dizelerinde “goşa benlim” yani “çift benlim” anlamında ya da “goşa pınar” (Çift çeşme) şeklinde Anadolu’nun birçok yerlerinde, çift çeşmeli köy adı olarak kullanılmıştır. Bitlis/Ahlat ilçesinde “Koşa Kümbet” (Çift Kümbet) mevcuttur. Kısacası “goşa” sözcüğü “çift”, birbirinden ayrılmaz ikili anlamına geldiği için; “Çiftsaz” anlamında “Goşasaz” adını verdim. Adlandırma tamamen bana aittir…
    Rahim Taş/Goca Gartal
  •          Goşasaz’ın teknik özelliklerinden de kısaca söz etmek mümkün müdür?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Memnuniyetle… “Koşasaz”, altta Anadolu türü büyük saz, üstte ise sesi, çalış biçimi Tar’ı andıran ve “cura, tambur veya tar” şeklinde olan iki sazın birbirine eklenmiş halidir. . Bakıldığında iki adet tekne ve iki adet klavye (sap) görülür. Tekneleri biri birine yapışıktır veya yekparedir. Klavyeler (saplar) ise birbirinden ayrıdır. Üstteki sazda, tarda olduğu gibi zenk teli vardır. Küçük sazda ayrıca zenk teli için bir adet çengel şeklinde üst eşik mevcuttur. Zenk teli çengelden geçer ve perde altlarından burguya bağlanır. Zenk teli Tar’da olduğu gibi sadece ahenk tutmak içindir. Sapın dışında kaldığı için, perde seslerine iştirak etmemektedir. Yani; nota değiştirmez, tek nota üzerinden sadece tınısı vardır. “Goşasaz”da toplam 44 adet perde bağlıdır. Bu perdelerin 21 adeti üst (küçük) sazda, 23 adedi ise alt (büyük) sazda yer almaktadır. Perde aralıkları herhangi bir Anadolu sazındaki gibidir. “Goşasaz”daki toplam burgu sayısı 16 adettir. Burgulardan 8 adedi büyük sazda 8 adedi ise küçük sazdadır. Küçük sazdaki burgulardan biri (en üstteki) zenk teline aittir. Goşa sazda, doğal olarak burgu sayısı kadar da tel mevcuttur. Tel ölçüleri özeldir ve tamamen kendime özgüdür. Yukarıda da ifade ettiğim gibi Goşasaz’ın akort şekli (kökü), tel kalınlıkları, tel yayılışı, tel sayısı ve perde düzeni tamamen kendime özgüdür. Bu cümleden olmak üzere; Goşasaz’ı çok özel bir çalma tekniği ile çalmaktayım.
    RahimTaş/Goca Gartal:
  •          Bu kadar bilgi birikiminin yer aldığı Goşasaz’ın ifa ve icra edilip, çalınması da ayrı bir yetenek ister. Nasıl çalıyorsunuz? Bizimle paylaşmanızda bir sakınca var mı?
    Âşık Selahattin Dündar
  •          Hayır… Hiçbir sakınca yoktur. Şu asla unutulmamalıdır ki; Goşasaz, üst üste yapıştırılmış, lafın gelişi bir işlemle bir araya getirilmiş iki sazdan ibaret bir sistem değildir. Birkaç boyutlu özellikleri vardır. Bunları sanat boyutuyla anlatmam gerekirse; Goşasaz’ımı çalarken; yerine göre homofonik (tek sesli), yerine göre polifonik (çok sesli) olmak üzere mızrap vuruşlarıyla, uygulayabilmekteyim. Zaten amaçlarımdan biri de buydu. Bu cümleden olmak üzere; Goşasazım göğsümde asılı iken, apayrı dünyalara dalarım. Bütün müzik dünyamın, kültür özlemlerimin ve kültür birikimiminin evreniyle bütünleşirim. Kendimden geçerim. Olması gereken tüm tınılar beynimde özdeşleşir. Başka hiçbir tınıya ve melodiye ihtiyaç duymam. Anadolu havalarının her çeşidini, Terekeme havalarını ve Terekeme/Karapapak âşık havalarını, Azeri müziğinin her türünü, âşık atışması için her havayı bulmam mümkün oluyor. Böylesi geniş bir yelpaze içeren özelliklere sahip Goşasaz’ım, yukarıda da açıkladığım gibi zorunlu bir gereksinimden doğmuştur. Sahnede ve aynı programda; hem Anadolu havalarını, hem Terekeme havalarını, hem de Azeri havalarını çalıp, söyleyebilmem için, tüm bunların yanı sıra atışmalar yapabilmem için, tüm bunlara ilaveten çok sesli uygulamalar yapabilmem için alır götürür beni. Mızrabım kendiliğinden alt ve üst sazın göğsünde dolaşarak dem tutar… Parmaklarım her iki sazın perdelerinde ilahi bir güçle seyri sefer edip, alt saza ve üst saza doğru yönelir. GOŞASAZ bana hakkın yüce bir lütfudur. Goşasaz’ım için Tanrı’ya minnet borçluyum.
    Rahim TAŞ/Goca Gartal:
  •          Onca güzellikleri içeren ve adeta kendinizden geçerek çaldığınız, Tanrıya minnet borçluyum dediğiniz Goşasazlarınız literatüre geçti mi? Goşasaz, akademik araştırma ve incelemelere konu edildi mi?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Literatüre geçti geçti elbet… Birçok kayıtlarda ve devlet belgelerinde yer aldı. Bu cümleden olmak üzere; GOŞASAZ, T.C. Kültür Bakanlığında kayıtlıdır. Evimde belgeselleri çekildi. Hikâyeleri kadim kültür kayıtlarına geçti. UNESCO’da kayıtlıdır. TÜRKSOY’da kayıtlıdır. Birçok Üniversite araştırmalarında kayıtlara geçti ve belgelendi. Üniversitelerimizin bir çoğunda yaptığım programlar ile akademik kayıtlara geçti. Türkiye’deki üniversitelerle dünyanın çoğu yerindeki üniversitelerde inceleme konusu oldu. Ayrıca; 1974 yılından bu yana birçok gazete, dergi ve kitapta yayınlanmıştır. Araştırıldığında görülecektir. GOŞASAZ’ı anlatan bu kitapların en önemlilerinden birisi Hüseyin Karababa’nın “ANADOLU NEFESİ BAĞLAMA TARİHÇESİ” kitabıdır. Bu kitabın içeriğinden söz etmek gerekirse; 2002 yılında Ankara/Çankaya- Çağdaş Sanatlar Sergi Salonu’nda, Anadolu Sazları Sergisi açılmıştır. Bu sergide o tarih itibariyle; Anadolu’da ne kadar saz çeşidi varsa yer almıştı. Serginin en önemli ve kayda değer özelliklerinden biri de buydu. “GOŞASAZ”, gelişmiş yeni nesil saz olarak bu sergide yerini almıştı. Sergi fotoğraflarında be belgelerde mevcuttur. Sergiyi düzenleyen Araştırmacı/Yazar Hüseyin Karababa daha sonra, bu sergide yer alan tüm sazları, “ANADOLU NEFESİ BAĞLAMA TARİHÇESİ” adı altında bir kitapta topladı. Kitapta ifade edilen odur ki; 2002 yılında var olan Anadolu Bağlama çeşitlerinin tamamı bu kitapta yer almıştır. GOŞASAZ da bu kitapta yer almış olup, özet olarak şu bilgilere yer verilmiştir.
    “Türk Halk Kültüründe saz, Türklük kadar eski ve toprak kadar değerlidir. Saz, tarihi gelişmesinde kopuzdan itibaren evrim geçirmiş ve bağlama şeklini almıştır. Bu arayış sonucunda; Selahattin Dündar tarafından projelendirilen ve 1974 yılında biri tar diğeri bağlamadan oluşan iki başlı saz; GOŞASAZ adıyla Hüseyin Koluman (Tavşancı Hüseyin) tarafından yapılmıştır. Özay Gönlüm tarafından projelendirilen ve 1976 yılında biri cura, biri çöğür ve diğeri bağlamadan oluşan ve YAREN adı verilen saz, Cafer Açın tarafından yapılarak, Anadolu saz ailesinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. İnancımız odur ki; bundan sonra da bu tekâmül durmayacak ve Anadolu Bağlama ailesi inkişafını devam ettirecektir.”
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Bu kadar yoğun duygularla çaldığınız Goşasazlarınızla hangi belirgin ve tarihe not düşen programlar yaptınız? Birkaç örnek verir misiniz?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Goşasaz’ım, yapıldığı günden itibaren festivallerde, çeşitli kültür programlarında, her çeşit sahnelerde, TRT dahil tüm radyo ve TV’lerde, yurt içi ve yurt dışı programlarda elimden hiç düşmedi. Goşasazlarımla şu an aklıma gelen ve bende derin izler bırakan sayısız programlarımdan birkaç tanesini, yakın yıllardan başlayıp geçmişe doğru bahsedeyim. Bu tablo, Goşasazın hangi zamandan beri elimde olduğu ile ilgili belgesel bilgiler vermesi ve bu konuda tarihe not düşmesi bakımından da bir anlam taşır kanaatindeyim.
    2019 yılında; TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültür Birliği) ve AZERBAYCAN tarafından ilan edilen Seyyid NESİMİ yılı nedeniyle
    Uluslararası programlar,
  •          2019 yılında; TÜRKSOY VE T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI tarafından ilan edilen Âşık VEYSEL yılı nedeniyle Uluslararası programlar,
  •          2018 yılında Gürcistan BORÇALI KÜLTÜR DERNEĞİ ile TÜRKSOY tarafından düzenlenen Uluslararası Kültür Programı,
  •          2018 yılında OZAN-DER tarafından düzenlenen 60. Sanat yılım nedeniyle kutlama programı,
  •          2017 yılında; TÜRKSOY tarafından ilan edilen Azerbaycanlı şair Molla Penah VAGİF yılı nedeniyle Uluslararası programlar.
  •          2002 yılı: Anadolu Bağlamaları Sergisinde konser. Âşık Selahattin Dündar Resitali (Koşasaz) diye yazmaktadır. Konser tarihi: 27
    Haziran 2002 (Kaynak: Anadolu Bağlama Tarihçesi kitabı/Hüseyin Karababa), aynı kitabın 179. Sayfasında her iki GOŞASAZ fotoğrafı görülmektedir. (Anadolu Bağlamaları Tarihçesi/ Hüseyin Karababa),
  •          1999 yılında basılmış olan AşıkDündar’a ait ÇUVAL adlı şiir kitabının kapağında GOŞASAZ fotoğrafı görülmektedir.
  •          1998 T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI ve AZERBAYCAN KÜLTÜR BAKANLIĞI Konserleri ve BAKÜ TV, Bakü Radyo Programları,
  •          1998 yılı Hacı Bektaş Veli Anma Etkinlikleri afişleri (Hacıbektaş Belediyesi Arşiv Belgeleri), aynı yıl, Bakü Azerbaycan TV ve Radyosu’nda birçok program kaydı. (Kaynak: Bakü Radyosu 1998 Arşiv kayıtları),
  •          1997 yılı Mesaj TV/ Yapımcısı Âşık Yakup Temeli, yardımcısının Ferhat Temel olduğu Âşıklık Geleneği Programı,
  •          1996 yılında; TÜRK FOLKLOR ARAŞTIRMALARI KURUMU (TFAK) tarafından Makedonya/Çalıklı/ Hıdır Ellez Şenlikleri programı (Şenlik kayıtlarında mevcuttur.),
  •          1991 yılından itibaren 2004 yılına kadar Atilla İçli’nin sunuculuğunu yaptığı ve Mustafa Şemin tarafından yapılan “Yörelerimiz ve Türkülerimiz” programlarında 3 defa yer alan Âşık Dündar’ın GOŞASAZ’ı ile program yaptığı görülmektedir.
  •          1980 yıllarında; çeşitli halk ozanı konserleri, festivaller ve etkinliklerde programlarım olmuştur. Bunlardan çoğu da kayıtlı, afişli ve belgelidir.
    Rahim Taş/ Goca Gartal:
  •          Dileriz, umudunuz gerçekleşir ve Goşasaz geleneği sizin tekniğinizle devam eder. Peki! Siz yaptırmadan önce Goşasaz veya benzeri var mıydı? Bu konuda hiç araştırma yaptınız mı?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Bu projelendirmemi tasarlamaya başladığım 1973 ve yaptırdığım 1974 yıllarından önce, böyle bir sazın olmadığını biliyorum. İddialar varsa da 1974 yılından önce, herhangi bir belge yoktur. Yani: kimsenin sahnede çaldığına dair her hangi bir fotoğrafı yoktur. Yapan ustanın elinde herhangi bir fotoğrafa rastlamadım. Bu konuda yani, 1974 yılından önce yapıldığına dair tek iddiası sahibi; kendisi de iyi bir saz yapım ustası olan Halim Limoncu’dur. Halim Limoncu’nun iddiası: Aynı zamanda ses ve saz sanatçısı olan 1929 doğumlu babası Ali Limoncu’nun 1946 yılında (17 yaşında ve sazı yeni öğrenmekte iken) böyle bir sazı Adanalı Âşık Fedai (Sabri Topçu)’ya yaptırdığı ve sahnelerde kullandığıdır. Ancak; Ali Limoncu’nun 1950, 1960, 1970, 1980 yıllarına ait, sözünü ettiği çatal sazıyla herhangi bir fotoğrafına rastlamadık. Halim Limoncu ustamızdan rica etsek, araştırmacılara kolaylık olması açısından; o yıllara ait Ali Limoncu ustadın, çatal saplı sazla bir fotoğrafını kültür dünyası ile paylaşsa ve bu konuda araştırmacılara yardımcı olsa, camia olarak müteşekkir oluruz. 1950’li yıllarda dahi Halk evlerinde ve Adana Radyosu’nda çalıştığı yıllara ait, normal bağlama ile siyah beyaz fotoğraflar mevcutken, sözü edilen çatal saplı sazla fotoğrafının olmayışı, belge açısından büyük bir eksikliktir. Sonuç olarak; şu andaki bilgilerimiz: Benim Goşasaz’ımı yaptırdığım 1974 yılından önceki yıllarda benzer bir sazın olduğuna dair herhangi bir belge veya kayıt bulunmamasıdır. Eğer böyle bir belge bulunup, çıkarılırsa araştırmacılar açısından büyük bir kaynak olur. Yani benim Goşasazı icadımdam önce bu türde bir sazın olmadığını söyleyebilirim. Ancak sonraki dönemlerde Goşasaz benzeri çatal sazı ilk ben yaptım iddiasında bulunanlar çıkmıştır. İddia sahipleri yaşları gereği ben goşasazı icat ettiğim zamanda çocukmuşlar. Goşasazı bilmeden böyle bir iddiada bulunmaları onların eksikliğidir. Esinlenmiş veya bilmeden tasarlamışlarsa da tebrik ederim. Ama netice itibarı ile bu konu Türk Halk kültürüne yapılmış bir katkıdır diye düşünüyorum. Kimlerin nasıl çabası olursa olsun benim için muteberdir. Kültürümüze katkısı olan herkese kendi adıma teşekkür ediyorum. Bizim gibi müspet bilim eğitimi görmüş insanların tek dayanağı belgesel kanıtlardır. Bu cümleden olmak üzere; yayımlanmış kitaplar ve belgesel görseller en iyi kanıttır. Elbet ki; diyalektik kullanmak da bir başka önemli kanıttır. Yani doğru mantık yürüterek… Öncelikle “GOŞASAZ”ımın 1974 yılında ve Ankara Tuzluçayır’daki ev atölyesi yapımcısı, yani ustası olan rahmetli TAVŞANCI HÜSEYİN’i göz ardı etmek ve onun emeğini inkâr etmek, ihanet olur. Hemen ifade etmem gerekir ki; “GOŞASAZ”‘ın yapımcısı ben değilim. Ben saz yapmasını bilmem ve hiç denemedim. Ancak detaylı anlattığım gibi, ihtiyaçtan kaynaklı olarak; “GOŞASAZ”ın projesi bana aittir ve ismi de bana aittir. Tarih: 1974 güz aylarıdır ve ustası Tavşancı Hüseyin ustadır. Tavşancı Hüseyin’in yapmış olduğu 1. GOŞASAZ’ım (Tarsaz/Atasaz) esasına dayanan 2. Sazımı, 1988 yılında Ankara/Sitelerde Zeki Yıldırım ustaya yaptırmıştım. (Nakışlı GOŞASAZ) ve akabindeki 1991 yılında Atilla İçli’nin Yörelerimiz ve Türkülerimiz programında (TRT), 1990’lı yılların ortalarında da Âşık Yakup Temeli’nin Âşıklar Programı (Mesaj TV) programlarında Nakışlı GOŞASAZ’ımla programlar yaptım. Bu programların videoları mevcuttur. Ayrıca GOŞASAZ’ın 1974 yılından beri elimde olduğu ve OZAN DÜNDAR ile bütünleştiği Kültür Bakanlığı HAGEM Genel Müdürlüğünde fotoğrafları olduğu gibi, Nail Tan ve Hayrettin İvgin ustadlar da canlı tanıklarıdır. Hatta bir seferinde programa tek sazla çıktığımda, Genel Müdür Yardımcısı Hayrettin İvgin bey, beni uyararak; ” Biz seni GOŞASAZ’ınla görmek İstiyoruz. Çünkü sen GOŞASAZ’la bütünleştin.” demişliği, tarihi bir gerçektir. Başka bir husus; “YAREN”, 1976 yılında rahmetli Özay Gönlüm’e ait apayrı bir proje olup, 3 (üç) başlı saz ailesine ve Halit Kıvanç TV programında kamuoyu ile verilen bir addır. Devamla; 2002 yılında Ankara/Çankaya Belediyesi himayesinde Hüseyin Karababa tarafından Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde yapılan Anadolu Halk Sazları sergisinde, benim GOŞASAZ’la resital verdiğim belgelidir. 2002 yılında yapılan bu sergiden sonra, sergi ile ilgili çıkarılan kitabın ilgili sayfalarında, bana ait her iki GOŞASAZ’ın fotoğrafları bu kitapta yer almaktadır. Tarih gerçekleri bilsin istiyorum. Kültürümüz adına kim tek çivi çakmışsa, kim tek kelime eklemişse, kim bir mızrap atmışsa ve kim tek nefes tüketmişse; minnettarım.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Değerli hocam, ben de araştırıyorum, yazıyorum. Şimdiye dek yaptığım tespitlerden birisi de şudur: Bizim aydınımız aşırı mütevazı, cahilimiz ise adeta çığırtkan. Anladığım kadarıyla mütevazı kişiliğinizden dolayı Goşasaz gibi bir kültür değeri kamuoyunda yeterince tanınamamıştır. Umarım bundan sonra telafi edilir ve hak ettiği konum ve değere ulaşır. İcattan söz ettik, şimdi biraz da mucidinden söz edelim. Goşasazlı Dede Korkut veya Goşasazlı Dedem Korkut ismi, ne zaman ve nereden çıktı.
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          1974 yılından itibaren ve bu güne kadar, yapmış olduğum programlarda GOŞASAZ, elimden hiç düşmedi. Adeta benimle bütünleşti. Bu nedenledir ki: İnsanlar bana “GOŞASAZLI DEDE KORKUT” demeye başladı ve bu unvan üzerime yapıştı. “GOŞASAZ”, benimle bütünleşmiş olmalı ki; sanat dünyası ve kamuoyu; “KOŞASAZLI DEDE KORKUT” unvanını naçizane şahsıma layık görmüştür. Bu unvanla birçok gazetede, dergide, sanat merkezlerinde ve kültür yayınlarında, hakkımda neşriyatlar yapılmıştır. Bana bu unvanla ilk hitabeden 2016 yılı MESAM seçimleri esnasında, o yıllarda MESAM yönetiminde yer alan Halk Ozanı Ali Çağan olmuştur. Kendisine teşekkür etmek istiyorum. Böyle bir taltif çok hoşuma gitmişti. O gün bugündür, tüm çevreler bana bu unvanla hitap etmektedir. Bu unvandan ötürü halkımıza minnettarım ve lâyık olmak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum.
    Rahim Taş/ Goca Gartal:
  •          Kamuoyunun çok daha iyi bilgilenmesi bakımından biraz daha gerilere gitmek mümkün müdür? Örneğin: çocukluğunuza… Gençliğinize…
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Dokuz yaşımda başladığım ilkokulu köyümde okuduktan sonra, Ortaokul ve Liseyi Erzurum’da yatılı okudum. Ortaokul 2. Sınıfta flüt ve mandolin çalmayı öğrendim. Lise 1. Sınıftayken saz çalmayı öğrendim. Lise 2.sınıfta iken; yani 1965 senesinde ve 17/18 yaşlarında iken; halka açık bir okul konserinde sahneye çıktım. Yine aynı yıl, okul koromuzu da çalıştıran; klarnet sanatçısı rahmetli Suat Işıklı’nın, Erzurum Radyosu’nda yönettiği gençlik korosunda saz ve ses sanatçısı olarak yer aldım. Bu gençlik korosuna lise-2. ve lise-3. sınıfta devam ettim. 1965 yılında lise 3. Sınıfa yeni geçmişken, yörenin kudretli Âşıklarından, Âşık İslam Erdener’in, köyüm Kars Dikme Köyü’ndeki bir toyda (düğünde), meydana çağırması ile ilk “Deyişme/Atışma” sınavını verdim. O atışmada ilk kez Dündar olarak mahlas kullandım. Yani 1965 senesinde ilk sahneye çıktım ve aynı yıl ilk atışmamı yaptım. 1965 senesinden beri de Halk Ozanı olarak sahnelerdeyim ve “Deyişme/Atışma Meydanlarında” Âşıklarla ve Türkiye’deki sayılı ozanlarla her tür atışmalar yaptım ve yapmaktayım. Bu atışmaların bir kısmı Araştırmacı/Şair/Yazar Songül Dündar tarafından “Damladan Deryaya” adlı bir kitapta toplanmıştır.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Öğrencileriniz var mı? Bu öğrencilerinizden Goşasaz çalanı var mı?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Öğrencilerim var elbet… Kimisi ozanlık sanatımın tüm dalarında, kimisi bazı dallarda olmak üzere, birçok sanat öğrencim mevcuttur. Bunlardan; Ozan Hasan Kaplani gibi ozanlığın zirvesinde olan da var, henüz çok genç yaşta olanı da.. İftiharla sunabileceğim bir kısmının isimleri ve ders verdiğim dalları ile burada zikretmek isterim. Ozan Hasan Kaplani (tüm dallar), Ozan Mehmet Gökçe (atışma dalı), Ozan Kemali Aksoy (atışma dalı), Âşık Arabi Demir (atışma dalı), Ozan Mehmet Ali Eröksüz (atışma dalı), Ozan Fahri Öztürk (tüm dallar), Ozan Tolga Ulupınar (tüm dallar), Ozan Yanık Veli (tüm dallar), Ozan Gökhan Tekkaya (tüm dallar), Âşık Kul Nirengi (atışma dalı), Ozan Gülüm Ana (tüm dallar) v.d. Öğrencilerimden Goşasaz’ı çalabilen var mı sorunuza gelince; muradım, bu sanat öğrencilerimden/çıraklarımdan hiç değilse bir ikisinin, Goşasaz’ı kullanıp, benim tekniğimle çalması ve adımı devam ettirmesidir. Halk kültürümüzün inkişafı ve zenginliğinin devam ettirilmesi adına…
    Rahim TAŞ/Goca Gartal:
  •          -Bir aşık/ozan öğrencilerine ne öğretir? Siz neler öğretirsiniz?
    Âşık Selahattin Dündar:
  •          Öğrencilerime, bir ozanda/bir âşıkta bulunması gereken tüm teknik bilgilerden daha önce; uymaları gereken edep ve adap geleneğini öğretmeye çalışırım. Bunun anlamı şudur: Topluma örnek olması gereken kişi olarak; bir ozanın toplum içerisinde ve topluma karşı nasıl davranacağının, nelere dikkat edeceğinin, nasıl giyinip kuşanacağının, nasıl hitap edip konuşacağının, sazını nasıl tutacağının, nasıl oturup kalkacağının yanı sıra; insanı değerlerin en yücesi olan sevgi ve saygı duygularının edep ve adabını öğretmeye çalışırım. Bu insani değerlerin öğretisi tamamlandıktan sonra; teknik bilgilerle birlikte ozanın/âşığın, geleneği sürdürmesi açısından 4 ana görevini öğretirim. 1- Saz çalmak, şiir yazmak ve yazdığı şiirleri kendi müziği ile icra etmek 2- Geçmişteki ustaların eserlerini çalıp, söyleyerek gelecek nesillere aktarmak 3- Türkülerin oluşmasını sağlayan öykülerle birlikte halk hikâyelerini ve kıssadan hisseler anlatarak, gelecek nesillere aktarmak 4- Doğaçlama söylemek ve deyişme/atışma yapmak. Bu dört unsur benim için, bir âşıkta olmazsa olmazdır. Tüm bunları öğrencilerime/çıraklarıma mutlaka öğretmeye çalışırım.
    Rahim Taş/ Goca Gartal:
  •          -60 yılı aşkın bir zamandır kendini sanatına adayan, hem mucit, hem yazan, hem de çalıp söyleyen bir duayen olarak, Aşıklık geleneğine gönül veren günümüz aşıklarına ve gençlere dil bilgisi, imla kuralları, duygu ve anlam derinliği gibi hususlarda neler tavsiye edersiniz?
  •          Âşık Selahattin Dündar:
    Âşıklık/ozanlık geleneğini sürdürmeyi düşünen bir kişi, yukarıda sözünü ettiğim öğretilerimin yanı sıra, yapmaları ve bilmeleri gereken şu hususları unutmasınlar. Öncelikle çok kitap okumalıdırlar (Ayda en az 2 kitap), Türkçeyi çok iyi kullanmalıdırlar, dilbilgisi kurallarını çok iyi bilmelidirler, halk kültürü gelenek ve göreneklerini her yönüyle çok iyi öğrenmelidirler, diyalektik ilmini öğrenmeleri gerekir, müspet bilimlerin insan hizmetindeki önemini çok iyi özümsemelidirler, insan denen mükemmel varlığı çok iyi analiz etmelidirler, teolojik bilgileri en doğru ve en çağdaş şekilde öğrensinler, geçmiş halk hikâyelerinin bilmeleri gerekir, geçmiş halk ozanlarının edebi ve sanatsal yönünü iyi inceleyip bilmeleri gerekir, halk şiiri türlerini çok iyi bilmek zorundadırlar, halk müziğinin ezgi türlerini ve özellikle âşık havalarını bilmeleri gerekir. Tüm bunları öğrendikten ve bildikten sonra; ‘ben bu sanatı yapacağım’ diyen ve halk içine çıkan bir âşık/ozan, şu görevleri üstlenmeye hazır olmalıdır: Çalgıcılık, okuyuculuk/yorumculuk, sunuculuk, toplum yöneticiliği, hatiplik, tiyatro oyunculuğu, meddahlık ve nihayet toplum öğretmenliği.
  •          Rahim Taş/ Goca Gartal:
    Halk Kültürü adına çok önemli bir belge olan böyle bir röportaj bizden esirgemediğiniz için ve tüm bildiklerinizi bizimle açık yüreklikle paylaştığınız için çok teşekkür ediyorum. Özay Gönlüm’ün yareniyle heykelini diktiklerini biliyorum memleketine. Allah uzun ömür versin size. Umarım Goşasaz ve mucidi olan siz, Âşık Selahattin Dündar hocamızın da, Goşasazlı heykeli dikilir.
  •          Âşık Selahattin Dündar:
    Heykel halkımızın takdiridir. Ne diyelim? Halk Kültürümüz adına böyle bir söyleşiyi tarihe not düşmek üzere, fırsat verdiğiniz için asıl ben teşekkür ederim.
    Rahim Taş/Goca Gartal:
  •          Son söz olarak; sizi ifade eden, veciz bir mesajınızı alabilir miyiz?
    Âşık Selahattin Dündar
  •          “Güneş Söner, ilmin ve kültürün ışığı Asla!”
  •          Tekrar teşekkürler…
  •          Ben teşekkür ederim.

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu